Abra Kadabra
Küçükken dinlediğimiz masallardan duymuşluğumuz vardır ''Abra Kadabra''yı. Belki biz de oyunlarımızda sihirbaz kılığına bürünüp, ''Abra Kadabra, Abra Kadabra'' diyip dururduk. Bana hep anlamsız bir söz gibi gelmişti ancak çocukluğumuzda dinlediğimiz tüm masallar gibi onun da hayatımıza rehberlik edebilecek bir manası varmış. ''Söylediğim gibi yaratacağım'' anlamına gelirmiş.
Bu yıl katıldığım Landmark eğitimi, herşeyin dilde varlığını sürdürdüğü ana fikrine dayanıyordu. Bir şeye iyi dediğimizde o iyi oluyor, kötü dediğimizde kötü.Aynı şeyin herkes tarafından farklı algılandığı kolaylıkla anlaşılabilir bir durum. Dolayısıyla her birimizin farklı söylemleri ve kendimize özgü farklı dünyalarımız var. Gerçek bir yerlerde ancak hepimiz kendi algımız kadarını görebiliyoruz.Etki alanı geniş insanlar kendi gerçekliklerini diğerlerine empoze edebiliyorlar. Mesleğim iletişim olduğundan propoganda, tanıtım ve bilimum iletişim tekniklerini ayırt edebiliyorum. Hepsinin amacı bir mesajı diğerlerine kabul ettirmek. Ne kadar çok kişi sizin istediğiniz yönde düşünürse, sizin gücünüz artıyor. Bir ürünün reklamı yapılıyor diyelim, ne kadar satarsa üreticisi o kadar çok kazanır. Bir siyasi parti lideri ne kadar çok kişiyi etkilerse, o kadar çok oy alır. Bir erkek ne kadar çok kadınla beraber olursa, skoru o kadar yükselir. Bir kadın?
Konu dişiliğe geldiğinde kurallar tersine dönüyor ve çokluk değeri azaltıyor. Kadınlardan yüksek skorlar beklenmiyor. Her şeyin ikilik üzerine, dişil ve eril güçler arasında oluşturulduğu dünyamızda demek ki tüm yaşam felsefemizi ''daha çok'' üzerine kuramayız. Şu anda bunun sonuçlarını ekonomik krizler şeklinde yaşıyoruz zaten. Bir tarafın daha fazla alması, alanını genişletmesi, diğer tarafların borçlarını artması dünya dengelerini bozdu. Kadınları güçsüzleştirirken, bir yandan dişil prensipleri de gözardı ettik. Uyum, estetik, anlayış gibi. Şu anda eril bir dünyada, doğal kaynakları tüketirken, paramızı savaşlara ayırıp, silah endüstrisini zenginleştirirken, kapitalizmle insanları işsiz bırakıp, onlardan sürekli tüketmelerini beklerken ciddi sorunlarla başetmek zorunda kaldık.
Oysa sürekli başkalarından almak zorunda değiliz. Tüm güç zaten bizde.''Abra kadabra'' demek yeterli, değil mi? Tabi eğer sihire inanıyorsanız.Dünyanın sözlerle nasıl yaratıldığını anlayabiliyorsanız. Bu size çok anlamsız geliyorsa, başarılı insanların röportajlarını dinleyin. Sözlerini nasıl kullandıklarına dikkat edin. Hata da yapsalar, kendileri hakkında olumsuz bir yargıda bulunmadıklarını, hatalarından ders çıkarıp, yılmadan, yola devam ettiklerini, enerjilerini başkalarını kıskanmakla tüketmediklerini, hedeflendiklerine odaklandıklarını görün. Hiç istisnasız hepsinin vizyonu var, sözleri eylemleri hepsi bu yönde. Dünyalarına başka bir şey sokmuyorlar. Sözleriyle yaratıyorlar.
Atatürk " Türk çetin işler başarmak için yaratılmıştır.Bizim başka milletlerden hiç bir eksiğimiz yok. Cesuruz zekiyiz çalışkanız.Yüksek amaçlar uğrunda ölmesini biliriz.Büyük şeyleri büyük milletler yapar.Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur.'' dedi.Parçalanmak üzereyken, inanılmazı başarmadık mı?Kullandığı sözlere bakın: Kesin, net, güçlü. Hedefi, nasıl olmamız gerektiğini gösteriyor.Zafere bu sözlerle, bu vizyon doğrultusunda götürüyor.
Başarılı bulduğunuz kişilerden sonra kendinizi gözlemleyebilirsiniz. Bir gün boyunca neler diyorsunuz? Size çevrenizdekiler neler diyorlar: ''Senden hiçbir şey olmaz. Bunu da başaramadın. Bak o ne kadar iyi yapıyor, bir de sana bak.'' Tüm gün kendiniz hakkında neler duyuyorsunuz? Belki de onlara inanıyorsunuz.Bu cümlenin başındaki ''belki''yi çıkarabiliriz.Inanıyorsunuz. Yine iletişim tekniklerine dönersek, belli frekansta sürekli aynı mesajı duyduğumuzda, inanmaya başlıyoruz. Size sürekli akıllı olduğunuz söylensin, ''ben akıllıyım'' edasıyla ortalarda dolaşırsınız. IQ'nuzu bilemeyiz, ancak kendinize güvendiğinizden aptal olduğunu sanan birine kıyasla çok daha akıllı davranacağınız kesin.
Bu durumda bazı konularda eksik, kötü, beceriksiz vs olduğunuzu söyleyen herkes size kötülük yapıyor. Maalesef en yakınlarınızdan bile olabilir. Karısına ''eksik etek'' diyen erkek, çocuklarını güçten düşürdüğü, yetkin olmayan birine baktırdığının farkında mı? Ya o kadın eksik etek olmadığının?Kendi kapasitesini anlasa belki de ilk iş o adamı bırakacak.
Zor ama gerekli üçüncü adımsa yakınlarınızla farkettiklerinizi paylaşmanız. Onlardan size zarar vermemeleri için sözlerine dikkat etmelerini istemeniz.Aptal olmadığınızı, dedikleri gibi olmadığınızı onlara söylemeniz. Siz sizsiniz, elinizden geleni yapıyorsunuz ve her halinizle çok güzelsiniz. Bu güzelliği görebilenleri, size değer verenleri hak ediyorsunuz.Sizi sürekli aşağılayanları değil.
Aslında onlar da sizi kendi algılarıyla değerlendiriyorlar. Yani aslında sadece kendilerini görüyorlar.Sizi değil. Hepimiz kendi gerçekliğimizde yaşıyoruz ya. Karşımıza Einstein gelse, onun deha olduğunu nasıl anlayabiliriz? Görecelik vs dese, ''adam üşütmüş'' deriz. Çapkın bir adammış, bakışlarından da okunuyor, muhtemelen bana asılıyormuş gibi gelirdi. Bir başkasına dağınık saçlı.Bir fizik profesörüneyse deha. Özetle kendi çapımız kadar algılıyoruz.Fazlasını görebilmemize imkan yok.
Bu arada Einstein iyi ki kendisini aptal bulan öğretmenine inanmamış. Einstein'ın okuldan alınmasını ve bir işe çırak verilmesini önermiş öğretmeni. Aptal olan kim?Bunun gibi örnekler o kadar çok ki.Walt Disney yaratıcı fikirleri ve hayal gücü olmadığı gerekçesiyle işten kovulmuş.Michael Jordan lisede okulun basketbol takımına alınmamış.Antrenörü yeteneksiz olduğunu düşünüyormuş. Ne yazık ki sistem aptal birini öğretmen, yaratıcılıktan yoksun birini şef, yeteneksiz birini antranör yapabiliyor. Otorite konumundaki herkesin her dediği doğru değil.Öyle olsa ne e=mc2 formülümüz olurdu, ne de Mickey Mouse'umuz. Sadece bu kişiler hayallerini gerçekleştirememiş değil, hepimiz çok şey kaybetmiş olurduk. Kendilerine söylenenlere kulaklarını tıkayarak, kendilerine inanarak insanlığa çok büyük bir hediye verdiler. Söyledikleri gibi yarattılar, başkalarının söylediği gibi değil.Kendilerini gerçekleştirdiler. Gerçek sihir bu.
Abra Kadabra
Reviewed by Arzu Pınar
on
Ağustos 11, 2011
Rating:
2 yorum
Daha dün tersten ve yüzden "abrakadabra" yazdım defterime.Küçükken birşeyleri oluşturmak istediğimizde bu sihirli sözcüğü kullanıp inançla beklediğimiz günleri hatırladım. HAYAL olmasa hiçbirşeyin oluşmaya gücü ve kuvveti olmadığına hala inananlardanım. Devam diyorum Arzu kızım sevgilerimle.
:) tesekkur ederim. tam eszamanlilik olmus. guzel yaratimlar dilerim.
Yorum Gönder