Kurumsal Girişimciliğin Neresindeyiz?
Girişimcilik Haftası'nın en ilgi çekici etkinliklerinden birisi Özyeğin Üniversitesi tarafından düzenlenen ''Sürdürülebilir Büyümenin Stratejik Yolu'' isimli konferanstı. Katılabildiğim konuşmalardan anladığım kadarıyla yol inovasyon ve kurumsal girişimcilikten geçiyor.
Özellikle yabancı konuşmacılar yenilikçiliğin üzerinde çok durdu. Stefan Lindegaard sunumuyla ilham vericiydi. Networking'in ve iletişimin önemine dikkat çekti. ''İş kültürünüz hatalarla barışık mı?'' diye sordu. Kurumsal girişimcilik henüz Türkiye'nin büyük şirketlerinin gündemine aldıkları bir konu olduğundan, katılımcıların da ağırlıklı elit bir kitle olduğunu söyleyebilirim.Cevabın ''hiç olur mu, hata yapmaya iznimiz yok'' olması ise üzücüydü. Oysa yaratıcılık ta, yenilikçilik te hata yapmaktan korkmamaktan, ders alıp, denemeye devam etmekten geçiyor. Baskıcı, ''asarım, keserim'' tarzı kültürlerin, ''biz hata yapmayız, sürekli kazanırız'' diyenlerin bugün de, gelecekte de hayatta kalma şansları kalmadı. O yüzden büyük kurumlar içlerinde başarısızlıktan korkmayacak, risk alabilecek, otoritenin karşısında dimdik durabilecek girişimci ruhları arıyorlar. Sabancı Sanayi Grubu Başkanı Mehmet Pekarun'un sunumu bu konuda etkileyiciydi. Sabancı'da kurumsal girişimcilere yaşam alanını nasıl tanıdıklarından, büyüme stratejilerinden ve oluşturdukları ortak dilden örneklerle bahsetti. ''Parasal ödül birinci sırada değil, takdir etmek çok önemli'' dedi. İddialı hedefin üzerinde özellikle durdu.
Tüm sunumlara katılamadım, ismini anamadıklarım kusura bakmazlar sanırım. Neil Fogarty, dinleme şansını yakaladığım ve yeni bir bakış açısı kattığına inandıklarım arasındaydı. Herşeyden önce espri anlayışıyla keyifliydi.Messi, Steve Jobs ve HP'den örnekler verdi. İyi liderin zaman konusunda bonkör olduğunu söyleyerek; bizde yaygın olan ''çok yoğunum'' tarzının da aslında gerçek bir lider olmamanın göstergesi olduğunu hatırlatmış oldu.O da takdir etmeye dikkat çekti.
Aslında bana göre bir şirkette kurumsal girişimciliğin olduğundan bahsedebilmek için, öncelikle çalışanlara yeni bir şey yaratabilmelerine olanak tanınması ve zaman verilmesi gerekiyor. Bu zaman %20'lere kadar çıkabiliyormuş. 5 çalışma gününüz var, sabahtan akşama iştesiniz ve işyeriniz size bu zamanın %20'sini, istediğiniz gibi kullanabileceğinizi söylüyor. Yine kurumsal girişimcilikte ilk sıralarda yer alan Google gibi şirketlerin, içlerindeki mucitlere ciddi telifler ödediğini de belirtmek gerekiyor. Takdir kesinlikle önemli ve pek çok araştırma ücretin, primin 1. derecede motivasyon aracı olmadığını gösteriyor. Ancak kurumsal girişimciliğin diğer bir göstergesi de ödül olmalı. Bu kişiler aldıkları riskin, fikirlerinin, icatlarının, önerdikleri yeni iş yapma biçimlerinin geri dönüşünü gerçek bir girişimci gibi alabiliyorlar mı? Göstermelik ödüllerden bahsetmiyorum, % veriliyor mu? Yönetimin dikkatini çekmenin bedeli, üstleri ve diğer çalışanlar tarafından onlara ağır bir şekilde ödetiliyor mu, yoksa hayatta kalabilecekleri bir kültürde, hatta yeniliklerde yarışabildikleri, kendileri kadar yetenekli kişilerle birlikte mi çalışıyorlar? Bu şartlar sağlanmadan, ''biz yenilikçi bir şirketiz, kurumsal girişimciliği destekleriz'' demenin sadece sözde kalacağını düşünüyorum; bizde de öze henüz işlemediği ortada. Ancak başlamış olması, Özyeğin gibi girişimcilerin öncü olması bile sevindirici.
Özellikle yabancı konuşmacılar yenilikçiliğin üzerinde çok durdu. Stefan Lindegaard sunumuyla ilham vericiydi. Networking'in ve iletişimin önemine dikkat çekti. ''İş kültürünüz hatalarla barışık mı?'' diye sordu. Kurumsal girişimcilik henüz Türkiye'nin büyük şirketlerinin gündemine aldıkları bir konu olduğundan, katılımcıların da ağırlıklı elit bir kitle olduğunu söyleyebilirim.Cevabın ''hiç olur mu, hata yapmaya iznimiz yok'' olması ise üzücüydü. Oysa yaratıcılık ta, yenilikçilik te hata yapmaktan korkmamaktan, ders alıp, denemeye devam etmekten geçiyor. Baskıcı, ''asarım, keserim'' tarzı kültürlerin, ''biz hata yapmayız, sürekli kazanırız'' diyenlerin bugün de, gelecekte de hayatta kalma şansları kalmadı. O yüzden büyük kurumlar içlerinde başarısızlıktan korkmayacak, risk alabilecek, otoritenin karşısında dimdik durabilecek girişimci ruhları arıyorlar. Sabancı Sanayi Grubu Başkanı Mehmet Pekarun'un sunumu bu konuda etkileyiciydi. Sabancı'da kurumsal girişimcilere yaşam alanını nasıl tanıdıklarından, büyüme stratejilerinden ve oluşturdukları ortak dilden örneklerle bahsetti. ''Parasal ödül birinci sırada değil, takdir etmek çok önemli'' dedi. İddialı hedefin üzerinde özellikle durdu.
Tüm sunumlara katılamadım, ismini anamadıklarım kusura bakmazlar sanırım. Neil Fogarty, dinleme şansını yakaladığım ve yeni bir bakış açısı kattığına inandıklarım arasındaydı. Herşeyden önce espri anlayışıyla keyifliydi.Messi, Steve Jobs ve HP'den örnekler verdi. İyi liderin zaman konusunda bonkör olduğunu söyleyerek; bizde yaygın olan ''çok yoğunum'' tarzının da aslında gerçek bir lider olmamanın göstergesi olduğunu hatırlatmış oldu.O da takdir etmeye dikkat çekti.
Aslında bana göre bir şirkette kurumsal girişimciliğin olduğundan bahsedebilmek için, öncelikle çalışanlara yeni bir şey yaratabilmelerine olanak tanınması ve zaman verilmesi gerekiyor. Bu zaman %20'lere kadar çıkabiliyormuş. 5 çalışma gününüz var, sabahtan akşama iştesiniz ve işyeriniz size bu zamanın %20'sini, istediğiniz gibi kullanabileceğinizi söylüyor. Yine kurumsal girişimcilikte ilk sıralarda yer alan Google gibi şirketlerin, içlerindeki mucitlere ciddi telifler ödediğini de belirtmek gerekiyor. Takdir kesinlikle önemli ve pek çok araştırma ücretin, primin 1. derecede motivasyon aracı olmadığını gösteriyor. Ancak kurumsal girişimciliğin diğer bir göstergesi de ödül olmalı. Bu kişiler aldıkları riskin, fikirlerinin, icatlarının, önerdikleri yeni iş yapma biçimlerinin geri dönüşünü gerçek bir girişimci gibi alabiliyorlar mı? Göstermelik ödüllerden bahsetmiyorum, % veriliyor mu? Yönetimin dikkatini çekmenin bedeli, üstleri ve diğer çalışanlar tarafından onlara ağır bir şekilde ödetiliyor mu, yoksa hayatta kalabilecekleri bir kültürde, hatta yeniliklerde yarışabildikleri, kendileri kadar yetenekli kişilerle birlikte mi çalışıyorlar? Bu şartlar sağlanmadan, ''biz yenilikçi bir şirketiz, kurumsal girişimciliği destekleriz'' demenin sadece sözde kalacağını düşünüyorum; bizde de öze henüz işlemediği ortada. Ancak başlamış olması, Özyeğin gibi girişimcilerin öncü olması bile sevindirici.
Kurumsal Girişimciliğin Neresindeyiz?
Reviewed by Arzu Pınar
on
Kasım 23, 2013
Rating:
Hiç yorum yok
Yorum Gönder