2014'te Emeklemeye Devam
2014'te vizyona girecek olan filmlere baktığımızda din ve mitlere dönüş mü başladı diye sorabiliriz kendi kendimize. İsa'yı konu alan ''Son of the God'', Nuh Peygamber, çok tanrılı zamanlardan Herkül'ü yakında izleme fırsatı bulabileceğiz. Hollywood akımları araştırıp, milyonları beyaz perdeye çekmek için özlemlerini doğru anlayarak, insanları büyüleyecek aktör ve aktristleri, çekici sahnelerde buluşturuyor yıllardır.Peygamberler ve tarihten figürleri ara ara işledi.Ancak bu yılki vurgusu gözden kaçmayacak kadar fazla. Son yıllarda körüklediği spritüel eğilimlerden sonra, şimdi de insanları dinler tarihine döndürecek gibi.Bunun arkasında da toplumda tespit etmiş olduğu eğilim var belli ki.
Matrix'le mi başladı herşey, öncesi var mıydı bilmiyorum, ancak tokat gibiydi üçlemesi. ''Herşey göründüğü gibi olmayabilir, sen yaşadığını mı sanıyorsun?'' mesajını verdi. Harry Potter, gerçeklerle yüzleşmekte sorun yaşayanlara büyücülerin sihirli dünyasını sundu. Twilight serisi 3-5 güne inen yüzeysel ilişkilerin karşısına bir vampirle bir genç kızın fedakarlık talep eden aşkını koydu. Avatar'da Hayat Ağacı ve doğanın bilgeliği işlendi ince ince. Wachowski'lerin diğer filmi Bulut Atlası, Matrix kadar ses getirmese de, reerkarnasyonu gündeme taşıdı. Eskiden deli saçması diye düşünülen pek çok konuya yavaş yavaş alışmaya başladık. Neredeyse gelecekten gelen kendimizi görsek karşımızda, çok ta şaşırmayacak duruma geldik.
Vampirler ve büyücüler sıkmaya başlamıştı, hayatın sorunlarıysa artmaya.Seller, tayfunlar, depremler, doğal felaketler dünyanın çeşitli yerlerinden eksik olmuyor, Orta Doğu kaynıyor, Diktatörler belli ki yeni bir stratejinin parçası olarak dünya sahnesinden siliniyor, savaşlar sürüyor, zenginle fakir arasındaki mesafe daha da açılıyor. Ve biz çareyi dinlerde arıyoruz.
Sinema insanların rahatlayabileceği, kendisini özleştirebileceği karakterlerle, hayal dünyasına kaçabileceği bir yer. Bilimselliği tartışılsa da, astrolojiden bir örnek verirsek eğer; Neptün'ün yani hayaller ve ilüzyonun gezegeninin yönettiği bir alandır. Balık burcunun gezegenidir Neptün, balıksa Hristiyanlığı ve Hz. İsa'yı simgeler. Su burcudur aynı zamanda. Neptün 2014'te kendi öz burcu Balık'ta. Hem Hz. İsa'nın, hem de dünyanın sular altında kaldığı dönemden Hz.Nuh'un filmleriyle Neptün'ün balıkta olmasının alakası var mıdır, kararı size bırakıyorum. ''Gerçeklerle yüzleşelim'' diyen benim mistizm ve astrolojiye bulaşmadığımı mı sanıyordunuz?
Dünyaya sırtımı dönüp, Osho, Gurdjieff, Lütfi Filiz'in sözleriyle kendime başka bir alem kurmadığımı mı? Bir dönem. Bu dönemde anladığım bir şey oldu. Aslında tüm hikayeler bizi anlatıyor. Genel kurguları Kahraman'ın Yolculuğudur. Kahraman zorluklardan geçer, kendi mağarasına çekildiği bir zaman dilimi muhakkak vardır. Bu Hz.Yunus'un hikayesinde balık tarafından yutulduğu; Hz.Muhammed'in Hira mağarasında geçirdiği zamanlarla anlatılmıştır. Kahraman kendine döner ve mağaradan çıktığında artık bambaşka birisidir. O bambaşka birilerinin hikayeleri ilham verir çağlar boyunca. Çok üzücü bir şekilde çarpıtılmış, dinler insanlığı uyutan ve savaştıran bir araç haline getirilmiş olsa da, iletmeye çalıştıkları gerçek mesajı alabilenlere ışık ta tutmuşlardır. Bu mesaj da kahramanla ilgili. Bizle ilgili. Kahramanın biz olduğumuzla ilgili.
Gelişmekte olan insanın rol modellerine, rotasını çevirebileceği, örnek alabileceği kişilere ihtiyacı olur.Bu ihtiyaçtan koskaca endüstriler doğmuştur. Gençler Justin Bieber'i beğeniyor bugünlerde. Erkekler futbolcuları, kadınlar yüzü estetiksiz o halde olamayacak, çok zayıf kadınları. Kendilerinden bir parça buluyorlar ilahlarında. Futbol insanlardaki adrenalini ateşliyor, patrona, dünya şartlarına baş eğmek zorunda kalan kitlelerin libidolarına hitap ediyor. Justin Bieber'de ne olduğunu henüz bulamadım. Ancak star ışığı olduğu kesin.
Kutup yıldızları, insanlara yetişkinlik dönemine kadar yol gösteriyor. İnsan ne zaman, tüm ilahlarından sıyrılıyor ve aslında hepsinde kendinden bir yansıma olduğunu ve o yüzden onlara çekildiğini görmeye başlıyor; artık ayakları üzerinde dikilebildiği yetişkinlik dönemine girmiş oluyor. Bu seviyeye erişmiş kişilerden çıktı ''En-el Hak'' gibi sözler.Bu seviyede dinler gerekliliğini kaybettiler. Ancak kitlelerin kaldıramayacağı, kabullenemeyeceği, anlamak için hazır olmadığı bir durumdu.Ve kimden duysalar gerçekleri katlettiler. Peygamberleri, filozofları, din adamlarını, bilim adamlarını; Sokrates'leri, Hypatia'ları, Şems'leri, Hallac-ı Mansur'ları...
Günümüzde de, konuşmak, haykırmak için kitlelere henüz erken. Büyük, yüce, kutsal ilahlara ihtiyacımız var hala bizim. Bunun aksini söyleyen günümüzde de katledilir. Eskiye bakıp, ''ah, vah ne kadar zalimlermiş'' demeyelim. Çok farkımız olmadığını düşünüyorum. ''Dünya yuvarlaktır'' diyenlere inansak ta, ne de olsa bilim akan pek çok kan, feda edilen pek çok hayat sonucu bir yere ulaştı. İnanamayacağımız, kabullenemeyeceğimiz çok konu var. Bunların en tabu olanı da; kendimiz.Kim olduğumuz.
O zamana kadar akıllı ve sadece kendi menfaatini kollayan bir kitle tarafından yönetilmeye, Hollywood'un önümüze sunduklarıyla avunmaya, kendimizin olmayan düşünceler uğruna sokaklara dökülmeye, neyin doğru, neyin yanlış olduğunun bize başkaları tarafından dikte edilmesine devam edeceğiz. Belki de bu yılki tartışma ve gündem değiştirme konumuz ''Son of the God'' isimli film olacak. Tanrı'nın Oğlu diye çevrilemeyecek Türkçe'ye, ya da hiç gösterilemeyecek belki de. Bizim inanışlarımıza ters çünkü. Bizler, çoğumuz ''La İlahe İllallah'' demiş, müslümanlarız. Manasına varana kadar, ilahları olacak, karşı çıkanı fena yapma olasılığı güçlü, dinle uyutulmaya müsait olsa da içinde yüksek potansiyel taşıyanlarız işte.
Matrix'le mi başladı herşey, öncesi var mıydı bilmiyorum, ancak tokat gibiydi üçlemesi. ''Herşey göründüğü gibi olmayabilir, sen yaşadığını mı sanıyorsun?'' mesajını verdi. Harry Potter, gerçeklerle yüzleşmekte sorun yaşayanlara büyücülerin sihirli dünyasını sundu. Twilight serisi 3-5 güne inen yüzeysel ilişkilerin karşısına bir vampirle bir genç kızın fedakarlık talep eden aşkını koydu. Avatar'da Hayat Ağacı ve doğanın bilgeliği işlendi ince ince. Wachowski'lerin diğer filmi Bulut Atlası, Matrix kadar ses getirmese de, reerkarnasyonu gündeme taşıdı. Eskiden deli saçması diye düşünülen pek çok konuya yavaş yavaş alışmaya başladık. Neredeyse gelecekten gelen kendimizi görsek karşımızda, çok ta şaşırmayacak duruma geldik.
Vampirler ve büyücüler sıkmaya başlamıştı, hayatın sorunlarıysa artmaya.Seller, tayfunlar, depremler, doğal felaketler dünyanın çeşitli yerlerinden eksik olmuyor, Orta Doğu kaynıyor, Diktatörler belli ki yeni bir stratejinin parçası olarak dünya sahnesinden siliniyor, savaşlar sürüyor, zenginle fakir arasındaki mesafe daha da açılıyor. Ve biz çareyi dinlerde arıyoruz.
Sinema insanların rahatlayabileceği, kendisini özleştirebileceği karakterlerle, hayal dünyasına kaçabileceği bir yer. Bilimselliği tartışılsa da, astrolojiden bir örnek verirsek eğer; Neptün'ün yani hayaller ve ilüzyonun gezegeninin yönettiği bir alandır. Balık burcunun gezegenidir Neptün, balıksa Hristiyanlığı ve Hz. İsa'yı simgeler. Su burcudur aynı zamanda. Neptün 2014'te kendi öz burcu Balık'ta. Hem Hz. İsa'nın, hem de dünyanın sular altında kaldığı dönemden Hz.Nuh'un filmleriyle Neptün'ün balıkta olmasının alakası var mıdır, kararı size bırakıyorum. ''Gerçeklerle yüzleşelim'' diyen benim mistizm ve astrolojiye bulaşmadığımı mı sanıyordunuz?
Dünyaya sırtımı dönüp, Osho, Gurdjieff, Lütfi Filiz'in sözleriyle kendime başka bir alem kurmadığımı mı? Bir dönem. Bu dönemde anladığım bir şey oldu. Aslında tüm hikayeler bizi anlatıyor. Genel kurguları Kahraman'ın Yolculuğudur. Kahraman zorluklardan geçer, kendi mağarasına çekildiği bir zaman dilimi muhakkak vardır. Bu Hz.Yunus'un hikayesinde balık tarafından yutulduğu; Hz.Muhammed'in Hira mağarasında geçirdiği zamanlarla anlatılmıştır. Kahraman kendine döner ve mağaradan çıktığında artık bambaşka birisidir. O bambaşka birilerinin hikayeleri ilham verir çağlar boyunca. Çok üzücü bir şekilde çarpıtılmış, dinler insanlığı uyutan ve savaştıran bir araç haline getirilmiş olsa da, iletmeye çalıştıkları gerçek mesajı alabilenlere ışık ta tutmuşlardır. Bu mesaj da kahramanla ilgili. Bizle ilgili. Kahramanın biz olduğumuzla ilgili.
Gelişmekte olan insanın rol modellerine, rotasını çevirebileceği, örnek alabileceği kişilere ihtiyacı olur.Bu ihtiyaçtan koskaca endüstriler doğmuştur. Gençler Justin Bieber'i beğeniyor bugünlerde. Erkekler futbolcuları, kadınlar yüzü estetiksiz o halde olamayacak, çok zayıf kadınları. Kendilerinden bir parça buluyorlar ilahlarında. Futbol insanlardaki adrenalini ateşliyor, patrona, dünya şartlarına baş eğmek zorunda kalan kitlelerin libidolarına hitap ediyor. Justin Bieber'de ne olduğunu henüz bulamadım. Ancak star ışığı olduğu kesin.
Kutup yıldızları, insanlara yetişkinlik dönemine kadar yol gösteriyor. İnsan ne zaman, tüm ilahlarından sıyrılıyor ve aslında hepsinde kendinden bir yansıma olduğunu ve o yüzden onlara çekildiğini görmeye başlıyor; artık ayakları üzerinde dikilebildiği yetişkinlik dönemine girmiş oluyor. Bu seviyeye erişmiş kişilerden çıktı ''En-el Hak'' gibi sözler.Bu seviyede dinler gerekliliğini kaybettiler. Ancak kitlelerin kaldıramayacağı, kabullenemeyeceği, anlamak için hazır olmadığı bir durumdu.Ve kimden duysalar gerçekleri katlettiler. Peygamberleri, filozofları, din adamlarını, bilim adamlarını; Sokrates'leri, Hypatia'ları, Şems'leri, Hallac-ı Mansur'ları...
Günümüzde de, konuşmak, haykırmak için kitlelere henüz erken. Büyük, yüce, kutsal ilahlara ihtiyacımız var hala bizim. Bunun aksini söyleyen günümüzde de katledilir. Eskiye bakıp, ''ah, vah ne kadar zalimlermiş'' demeyelim. Çok farkımız olmadığını düşünüyorum. ''Dünya yuvarlaktır'' diyenlere inansak ta, ne de olsa bilim akan pek çok kan, feda edilen pek çok hayat sonucu bir yere ulaştı. İnanamayacağımız, kabullenemeyeceğimiz çok konu var. Bunların en tabu olanı da; kendimiz.Kim olduğumuz.
O zamana kadar akıllı ve sadece kendi menfaatini kollayan bir kitle tarafından yönetilmeye, Hollywood'un önümüze sunduklarıyla avunmaya, kendimizin olmayan düşünceler uğruna sokaklara dökülmeye, neyin doğru, neyin yanlış olduğunun bize başkaları tarafından dikte edilmesine devam edeceğiz. Belki de bu yılki tartışma ve gündem değiştirme konumuz ''Son of the God'' isimli film olacak. Tanrı'nın Oğlu diye çevrilemeyecek Türkçe'ye, ya da hiç gösterilemeyecek belki de. Bizim inanışlarımıza ters çünkü. Bizler, çoğumuz ''La İlahe İllallah'' demiş, müslümanlarız. Manasına varana kadar, ilahları olacak, karşı çıkanı fena yapma olasılığı güçlü, dinle uyutulmaya müsait olsa da içinde yüksek potansiyel taşıyanlarız işte.
2014'te Emeklemeye Devam
Reviewed by Arzu Pınar
on
Ocak 11, 2014
Rating:
3 yorum
Ne kadar guzel anlatmissiniz . Anlasilir ve sade. Keske pek cok kisi okusa idrak etse o zaman duslenene ulasma yolunda adim atilmis olur belki. Kaleminize, dusuncenize saglik.
Teşekkür ederim.
Çok güzel bağlamışsınız konuları, bağlantıları görebilmek harika.
Astroloji ve bireysel gelişim konularında yeni yazılar okuyabilmek dileğiyle :)
Yorum Gönder