Kurumsal Mutluluk, Muhteşem Yüzyıl ve Mobbing
Dün 3. Kurumsal Mutluluk Zirvesi'ne katıldım. Konuşmacılar çalışan bağlılığı yaratmak için şirketlerinde uyguladıkları yöntemlerden, kullandıkları araştırma tekniklerinden bahsettiler. Kurum temsilcileri mutlu çalışanların şirket performansına olumlu etkisinde hemfikirdi. ''Çalışanlarımız en değerli varlığımız'' mesajlı kurumsal filmler de izledik; motivasyonu, iletişimi ve bağlılığı artırmaya yönelik gönüllü çalışan temsilcilerinden kurulan komiteler, focus gruplar, mutluluk çalışmaları hakkında bilgilenmiş te olduk. Gün içindeki vurgunun aksine Psikolog Serap Duygulu mutluluğun herşey olmadığına, aslında stres ve zor koşulların da insanı başarıya taşıyabileceğine dikkat çekti. Önemli olan onu kullanabilmeyi bilmekti. Mutsuzluktan ortaya ne sanat eserleri, ne mimari harikalar çıktı değil mi?Bu gerçek olsa da; zaten yeni yeni kurumsallaşmaktan, çalışanlara değer vermekten bahsedilmeye başlamışken; bir de ''herşey mutluluk demek değil'' diyerek; kafa karıştırmayıp, çalışanların hayatlarını daha da karartmamak daha doğru olacak sanırım.
Zirve İbrahim Seçki'nin güçlü ekip ve mutlu çalışan zinciri oluşumunu engelleyen örnekleriyle biterken, aslında bahsetmiş olduklarının ne kadar da hayatın içinden olduğunu düşünüyordum. Lider eksikliğinden, mobbinge tek tek sıraladı Seçki; pek çoğumuzun ya kendi, ya da yakınlarımızın birebir deneyimlediklerini. Özellikle yetenekli ve başarılı olan, kuruma en çok faydayı sağlayabilen çalışanlar mobbinge maruz kalıyorlardı. En büyük mobbingciler de, kendileri de geçmişte bunu yaşamış olanlar arasından çıkıyordu. Zulüm zalimleri doğuruyordu başka bir deyişle. Babasının kendisine zehirli kaftan göndermiş olduğu Kanuni'de olduğu gibi.
Muhteşem Yüzyıl'da; herkes tarafından tutulan ve desteklenen Şehzade Mustafa'nın öz babası tarafından nasıl mobbinge uğradığını izliyoruz uzun zamandır. Padişahın hayatını kurtarıyor Mustafa ve azarlanıyor. ''Nereden haberin oldu'' diye şüpheleniyor babası, kılıçların önüne atlayıp canını kurtaran oğluna teşekkür edeceğine. Seferlere katılamıyor, merkezi öneme sahip yerlerden sürülüp, oraları kendisi kadar yetkin olmayan kardeşlerinin yönetimine bırakmak zorunda kalıyor. Sürekli, sürekli, sürekli azarlanıyor, dışlanıyor. Nitekim en sonunda da babası tarafından öldürülecek ve Osmanlı'nın çöküşü başlamış olacak.
İşte bu gibi davranışların kurumsal literatürdeki tanımı mobbing. Başarılı, dikkat çeken, övgü toplayan, çevresine ve kurumuna faydalı kişiler şiddetli bir yıldırma operasyonuna uğruyorlar. Kovduruluna ya da pes ettirilip, ayrılana kadar. Hatta uzmanlar mobbingin sonra da devam ettiğini; mümkünse bu kurumsal zorbalarla tüm iletişim ve temas noktalarının tamamen kesilmesini öneriyorlar. Ancak üzücü olan mobinge uğrayan bu yetenekli kesimin sadece %30'unun çalışma hayatına devam edebiliyor olması. Öyle bir psikolojik yıldırmaya uğruyorlar ki; %70 artık tamamen bıkıyor ve tekrar toparlanamıyor. Meydan da aklını çalışma arkadaşlarının ayaklarını kaydıracak Ali Cengiz oyunlarına işletmekten; yıllardır üretken olmayan, yaratıcılıklarını kaybetmiş asalaklara kalıyor maalesef. Bu böyle gelir, böyle gider mi? Cevap ''hayır''. Neden global marka çıkaramadığımız, belli bir noktaya gelen şirketlerimizin neden yabancılara satıldığı sorgulanıyor. Yeteneklerini kaybeden bir zamanların büyük, güçlü şirketleri hızla çaptan düşüyor ve sonuç batmaya kadar gidiyor. Bunların arkasında da en önemli etken lider. Çünkü sadece gerçek bir lider yenilikçiliğe açık bir iş ortamı kurabiliyor, performansı yüksek tutabiliyor, zorbalara geçit vermiyor, yeteneklerin kalmalarını sağlıyor. Mutlu, hatta özel sebeplerden ötürü mutsuz bir dönemden dahi geçseler, çalışanlarının güne heyecanla başlamalarını, verimli çalışmalarını, kendilerini sürekli geliştirmelerini sağlıyor. Gerçek bir lider yerine geçebilecek, yüksek potansiyellilerden korkmuyor. Aksine onları yetiştiriyor, güçlendiriyor ve sürdürülebilir başarının kaynağı oluyor.
Zirve İbrahim Seçki'nin güçlü ekip ve mutlu çalışan zinciri oluşumunu engelleyen örnekleriyle biterken, aslında bahsetmiş olduklarının ne kadar da hayatın içinden olduğunu düşünüyordum. Lider eksikliğinden, mobbinge tek tek sıraladı Seçki; pek çoğumuzun ya kendi, ya da yakınlarımızın birebir deneyimlediklerini. Özellikle yetenekli ve başarılı olan, kuruma en çok faydayı sağlayabilen çalışanlar mobbinge maruz kalıyorlardı. En büyük mobbingciler de, kendileri de geçmişte bunu yaşamış olanlar arasından çıkıyordu. Zulüm zalimleri doğuruyordu başka bir deyişle. Babasının kendisine zehirli kaftan göndermiş olduğu Kanuni'de olduğu gibi.
Muhteşem Yüzyıl'da; herkes tarafından tutulan ve desteklenen Şehzade Mustafa'nın öz babası tarafından nasıl mobbinge uğradığını izliyoruz uzun zamandır. Padişahın hayatını kurtarıyor Mustafa ve azarlanıyor. ''Nereden haberin oldu'' diye şüpheleniyor babası, kılıçların önüne atlayıp canını kurtaran oğluna teşekkür edeceğine. Seferlere katılamıyor, merkezi öneme sahip yerlerden sürülüp, oraları kendisi kadar yetkin olmayan kardeşlerinin yönetimine bırakmak zorunda kalıyor. Sürekli, sürekli, sürekli azarlanıyor, dışlanıyor. Nitekim en sonunda da babası tarafından öldürülecek ve Osmanlı'nın çöküşü başlamış olacak.
İşte bu gibi davranışların kurumsal literatürdeki tanımı mobbing. Başarılı, dikkat çeken, övgü toplayan, çevresine ve kurumuna faydalı kişiler şiddetli bir yıldırma operasyonuna uğruyorlar. Kovduruluna ya da pes ettirilip, ayrılana kadar. Hatta uzmanlar mobbingin sonra da devam ettiğini; mümkünse bu kurumsal zorbalarla tüm iletişim ve temas noktalarının tamamen kesilmesini öneriyorlar. Ancak üzücü olan mobinge uğrayan bu yetenekli kesimin sadece %30'unun çalışma hayatına devam edebiliyor olması. Öyle bir psikolojik yıldırmaya uğruyorlar ki; %70 artık tamamen bıkıyor ve tekrar toparlanamıyor. Meydan da aklını çalışma arkadaşlarının ayaklarını kaydıracak Ali Cengiz oyunlarına işletmekten; yıllardır üretken olmayan, yaratıcılıklarını kaybetmiş asalaklara kalıyor maalesef. Bu böyle gelir, böyle gider mi? Cevap ''hayır''. Neden global marka çıkaramadığımız, belli bir noktaya gelen şirketlerimizin neden yabancılara satıldığı sorgulanıyor. Yeteneklerini kaybeden bir zamanların büyük, güçlü şirketleri hızla çaptan düşüyor ve sonuç batmaya kadar gidiyor. Bunların arkasında da en önemli etken lider. Çünkü sadece gerçek bir lider yenilikçiliğe açık bir iş ortamı kurabiliyor, performansı yüksek tutabiliyor, zorbalara geçit vermiyor, yeteneklerin kalmalarını sağlıyor. Mutlu, hatta özel sebeplerden ötürü mutsuz bir dönemden dahi geçseler, çalışanlarının güne heyecanla başlamalarını, verimli çalışmalarını, kendilerini sürekli geliştirmelerini sağlıyor. Gerçek bir lider yerine geçebilecek, yüksek potansiyellilerden korkmuyor. Aksine onları yetiştiriyor, güçlendiriyor ve sürdürülebilir başarının kaynağı oluyor.
Kurumsal Mutluluk, Muhteşem Yüzyıl ve Mobbing
Reviewed by Arzu Pınar
on
Ocak 16, 2014
Rating:
1 yorum
kişisel gelişim zamazigoları hakkında yazacaktım; bak, iyi oldu hatırlattığın..
Yorum Gönder