Vurun Kahpeye
Nutella büyük bir krizle karşı karşıya. Öyle ki belki raflardan toplatılacak, satışı yasaklanacak. İçinde kanserojen madde olduğu iddia ediliyor. Nutella'yı pazara süren Ferrora ise, Türkiye'de yazılı bir açıklamayla bunun doğru olmadığını duyurdu. Avrupa Gıda Güvenlik Kurumu'nun (EFSA), 200 derece üzerinde ısıtılan palmiye yağının diğer bitkisel yağlardan daha tehlikeli olduğunu açıklamasının ardından, İtalya'da palmiye yağı içeren Nutella kavanozlarının raflardan inmeye başladığı yönündeki haberlerin gerçeği yansıtmadığı belirtildi.
Nutella'yı kaşıklaya kaşıklaya tüketmeye bayılan ben, açıkcası kansere yakalanır mıyım diye düşünmedim. Elimden cep telefonu düşmüyor, laptopım kucağımda, Internet çevremde sürekli açık, ailemden, özellikle de anne tarafımdan kanser genlerini alma ihtimalim çok yüksek. Yani bu hastalığa karşı duyarlı olup, dikkatli olsam, aslında fena olmayacak. Gerçi bu gibi haberlerin de etkisiyle, gitgide beslenme biçimimle daha çok ilgilenmeye başladım. Ve geçende bir bakmışım, çikolata yerine brokoli yiyorum. Sevmem sanırdım, hoşuma gidince, şaşırdım.
Çevremdeki sigara içen, her türlü ambalajlı ürünü, içerdiği maddelere bakmadan tüketen insanlardaki Nutella paniğini de ilk başta ilginç buldum. Küçük bir tüyo; üstünde ''doğal lezzet'' yazılı ürünler de doğal değil aslında. %100 doğal yazmadıkça, içine uzun ömürlü olmaları için türlü maddeler katılıyor. Sonra pazarlamanın bilimum tekniklerinden faydalanılarak; annenizin elinden çıkmışcasına, sofralarınıza ulaştırılıyor. Ancak yasal olarak, içindekileri beyan etmek durumundalar. Onlar küçücük puntoda, ambalajın arka tarafında yazılı. Kimyagerler anlayabilir belki, ancak biz vücutlarımızı nelerle dolduruyoruz, hangileri kansorejen, en ufak bir fikrimiz yok.
Nutella haberleri de bana kanserden daha çok, Stefano D'anna'nın liderlikle ilgili sözlerini anımsattı. Bir şirketin ömrünü kurucusuna bağlardı Stefano D'anna. Yazdığı Tanrılar Okulu kitabının hayatıma girmesi, annemi kaybetmemle aynı döneme rastlıyor. Kendisine de şahsen teşekkür etme fırsatını bulmuştum. Kitabının beni güçlendirdiğini, bu acıyla baş etmemi kolaylaştırdığını söylediğimde, gözleri dolmuştu. Artık aramızda değil, o da vefat etti. Pek çoğumuza dokunarak. Dini bizden farklı olsa da, ardından söylemek istediğim ''Allah rahmet eylesin.''
Stefano D'anna'nın vizyonunun, yönetim ve liderlikle ilgili görüşlerim üzerinde büyük bir etkisi var. Bu yazıya sığdırmaktansa, kitabını alıp, okumanızı tavsiye ederim. Ancak Nutella haberlerini okuyunca, şirketin kurucusu Michele Ferrora'nın geçen yıl vefat ettiğni anımsadım. İtalya'nın, hatta dünyanın en zenginleri arasında. Nutella ve bu ürünü üreten Ferroro firması onun düşü ve şirketin onun ardından büyük bir sarsıntı geçirdiği de ortada.
Böyle olmak zorunda değil, ancak özellikle aile şirketlerinin sürdürülebilirlikle başlarının dertte olduğu ve 3. kuşağa geçmekte ne kadar zorlandıkları da bilinen bir gerçek. Kurucuları herşeylerini ortaya koyuyor, 2. kuşak, iyi bir eğitim alma şansına da sahip olup, eğer sorumluluğu üstlenirse; şirketi idare edebiliyor. Ancak 3. kuşağa geçişte çok büyük bir çalkalanma söz konusu. Belki rahat bir yaşamın içine doğmak, belki ''düşten'' uzaklaşmak... Tabi bu kuram herkes için geçerli değil. Ancak istatistikler, artık şirketlerin ömürlerinin, herhangi birimizin kariyerinden daha kısa olduğunu ortaya koyuyor. Ve bu tamamen analitik bir şekilde kanıtlanacak unsurlara bağlı değil. Aksine ince güç, zamanla daha büyük önem kazanmaya başlıyor. Vizyon ve ruh o şirketlere ve markalara değer katıyor. Olmazsa, olmuyor işte.
Nutella gibi pek çok şirketi, önümüzde zor günler bekliyor. Tüketicilerin gittikçe bilinçlenmesi ve ekonomik şartlardan dolayı değil sadece. Paradigma değişiyor. Dünya hızlı bir değişimden geçiyor ve sadece uyum sağlayabilen ve dönüşebilenlerin ayakta kalabileceği bir döneme hızla yaklaştık. İnsanlar artık anlam arayışında. Bu anlamı sunan, düşünün tutkusuyla yanıp tutuşan ve çevrelerine olan etkilerinin sorumluluğunu üstlenenler, fark yaratacak. Bu da günümüzdeki salt kar odaklı üretim anlayışının biraz ötesinde bir durum. Özetle ruhu olmayan, simgesel olarak ''kansorejen'' olarak tanımlayabileceğimiz şirketlerin çok değil, 10-20 yıl içinde yok olacaklarına inanıyorum.Bu belki kansorejen madde söylentisiyle görünür olacak, ya da finansal borçlanmaların yüküyle. Bu dönemden, bir kaç markayı kurban ederek, kaçılamayacağını düşünüyorum. Arkası gelecek.
Şimdi Nutella'ya yüklenilmesini de, kelimenin tam anlamıyla ikiyüzlü buluyorum. Madem böyle bir hassasiyet var, o halde tükettiğimiz tüm ürünler testten geçsin. Görün bakın, değil yediklerimiz, soluduğumuz hava bile nasıl çıkıyor sonuçlarda. Dünyayı bu hale hep birlikte getirdik. Değiştirip, dönüştürecek olanlar da bizleriz. Belki yeni bir dünyanın düşünü kurmaya başlarız.
Vurun Kahpeye
Reviewed by Arzu Pınar
on
Ocak 18, 2017
Rating:
3 yorum
Son cümlenizde çok doğru bir konuya işaret etmişsiniz, zaten ambalajlı ürünlerin "tamamı" sağlığa zararlı madde içeriyor. Şüpheniz mi var? En basit haliyle ambalajı endüstriyel üretim. Paleo diyet uygulayanlar zaten sizin bahsettiğiniz raf ürünlerini tüketmiyor, yani zaten böyle bir hassasiyet var, olmalı da. Şahsen ben yıllardır nutella ve türevlerini gördüğümde (nazım geçiyorsa bulunduğum yerde) çöpe atıyorum, kolaları döküyorum. Saygılar Ferit Yazgan
Palm yagi zaten yag olarak ve frita denen yaglarda kullaniliyor.Bilindigi gibi fastfood sektorunun vazgecilmezi.Birkac cekirdek ve meyvanin yagi haric tum yaglar besindir.Dogada yag isitilarak tuketilmez veya kullanilmaz.
Onu gecelim Palm yaginin hidrojene edilmis olani yani kati tipi tum hazir corbalarda,cukulatalarda,tahin helvasinda,kasar dahil tum peynirlerde,creamerlerde,dondurmalarda(cubuklu)kalp dostu soytariligi ile satilan yaglarda,mayonez ve dressinglerde...kullaniliyor.Bu yillardir suruyor.Insanlar paralari ile hastalik satin aliyorlar.Nutella bir yag ve seker deposu ama gunahta son siralarda yer alir.
M.Aksoy
Yorum ve katkılarınız için teşekkürler.
Yorum Gönder