Alzheimer kapıyı çaldığında
Yabancı biri, tanımıyorsunuz; hele daha önce benzerleriyle hiç karşılaşmadıysanız tanımlayamıyorsunuz da. Garip davranışlarda bulunan, size kızan, öfkelenen, uzak duran, ama bir o kadar da yakın. Yakın çünkü yıllardır sizin hayatınızda, yakın çünkü sizi doğurmuş; anneniz, babanız olmuş, belki de büyükbabanız. Yakın çünkü varlığıyla size hep destek olmuş. Uzak çünkü o artık bildiğiniz, tanıdığınız, sevdiğiniz kişi değil. Alzheimer zihnini ve bedenini yavaş yavaş ele geçirmeye başlamış, gözleri sulanmış, sanki boşluğa bakıyor, elleri titriyor, kimi zaman evinin adresini unutuyor, bir süre sonra sizi de unutacağı gibi.
Alzheimer; düşünce kontrolü, hafıza ve konuşma yetisi gibi bazı fonksiyonların yer aldığı beyin bölümünde, karmaşık mesajları milyonlarca sinir hücresi arasında taşıyan kimyasalların düzeyinin azalması ve sinir hücrelerinin yok olması ile, normal düşünme ve hafıza yetilerinin kaybolduğu, kronik ve ilerleyici bir hastalık, Wikipedia-Özgür Ansiklopedi’ye göre.Henüz nedeni ve ilacı bulunamamış. ABD’de fareler üzerinde yapılan deneylerde başarı sağlansa da, henüz büyük ilaç endüstrüsü Alzheimer ilaçlarının eczanelerdeki raflarda yerini alması ve doktorlara tanıtımı konularını bu yılki iş planlarına dahil etmemiş.Yine de erken teşhis edildiğinde, bazı ilaçlar kullanılıyor, hastalığın daha yavaş ilerlemesi için.
Unutkanlıkla başlıyor, günlük işleri yürütmekte güçlük çekiliyor. Zaman ve mekanla ilgili oryantasyon bozuklukları, nedensiz öfke, şüphe, alınganlık ve kişilik değişikliği ile kendini belli ediyor. Vicdani değerlerden uzak, cahil insanlar arasındaysa eğer hasta alaylarla karşılaşabiliyor. Ya da yakınlarının kalbini kırıyor, kendi elinde olmasa da. Prototip bir davranş modeli yok Alzheimer hastalarının; ellerinde bıçak eşlerini de kovalayabiliyorlar, ortalık yerde soyunmak ta isteyebiliyorlar, ya da sadece 40 yıl öncesinin başbakanını, bugünün cumhurbaşkanı olarak anlatabiliyorlar. En önemlisi davranış değişikliklerinin, öfkelerinin, gerçekle hayali birbirine karıştırmalarının ardında yatanın hastalık olduğunun farkında olmak. Size ağır hakaretlerde bile bulunsa, bunları sizi üzmek için yapmadığının bilincinde olmak. Alzheimer’dan utanmamak, değer verdiğiniz bu kişilerin, gün geçtikçe bebekleştiklerine tanık ta olsanız, saygınızı azaltmadan, yanlarında olmak.
Alzheimer hastası yakınlarının da desteğe ihtiyaçları oluyor. Bu kişilerde depresyona eğilim görülebiliyor. Yaşamın sonuna doğru insanın başına gelebileceklere tanık olmak, bu hastaların bakımının sorumluluğunu üstlenmek kolay değil. Evde bakım ya da maddi durum elveriyorsa huzurevine yatırmak arasında seçim yapmak ta kolay değil. Herşeyden önce kültürümüzde huzurevleri yer etmemiş. TV’de izlediğimiz işkence görüntüleri aklımıza gelse de hemen, huzurevini seçen yakınları da kınamamak lazım. Özellikle ileri seviyelerdeki hastalara gece-gündüz dikkat etmek gerekiyor, bir anlık dikkatsizlik hastanın hayatına mal olabiliyor. En az üç ay Alzheimer hastalarına başarıyla bakan, altlarını bezleyen, ilaçlarını düzenli olarak veren, yemeklerini yediren ve sürekli, şekatle ilgilenmeyi başaranların eleştirmeye hakları vardır. Çok istediği halde, yıllardır bir türlü zaman bulamayarak, bir kere bile ziyaret etmemiş kişilerin, ara ara arayarak, “iyi bakılıyor mu, vicdanınız rahat olurdu evde olsa, hastabakıcılar dövmüyor değil mi?” gibi sorularının hastaya ve yakınlara hiç bir desteği bulunmamaktadır. Ancak huzurevinde veya evde özel bakım altındaki hastaların sık sık ziyaretine gitmek, o hiç bir şey anlamadığı sanılan hastayı da mutlu edecektir. Bu hastaların ara ara tıpkı eskiden olduğu gibi konuşabildikleri, anlayabildikleri anlar da olmaktadır. Kendi durumlarının tam farkında olmasalar da, korku içinde veya tedirgin oldukları zamanlar da. Onlarla çocukmuş gibi değil, geçmişte oldukları insan gibi konuşmak, ilgilenildiğini hissettirmek güzeldir.
Çok düşündüm bu hastalığa yakalananların kafalarından neler geçtiğini, kendilerini nasıl hissettiklerini, başkalarına bağımlı yaşamanın yarattığı ağırlığı, ya da davranışlarından sorumlu olmamanın hafifliğini. Gazetede bir resim görmüştüm bir keresinde, Alzheimerlı bir hastanın çizdiği portrelerinden oluşuyordu. Beş yıl boyunca, beş kere kağıda yansıtmıştı kendisini nasıl gördüğünü. İlerleyen yıllarla birlikte portresinin de fluğlaşması, çizgilerin basitleşmesi hastalığın seyri hakkında önemli bilgiler veriyordu. Hastanın bu dünyadan gittikçe uzaklaşması olarak yorumlamış bilimadamları, beşinci yıl sonunda başın yukarıya doğru uzatılarak çizilmesini.
Dualarım bu hastalığın tedavisinin bir an önce bulunması için. Maalesef bilime, araştırmaya yatırım yapılmayan bir ülke bizimkisi. İş belli ki şu yurtdışında günlerini farelerle deney yaparak geçirenlere kalıyor. Ancak bu biz de hiç bir şey yapamayız anlamına gelmiyor. En azından yaşlıların, bu hastalığa yakalananların güvenli bakımlarını sağlamak yönünde çok şey yapabiliriz. Huzurevlerindeki denetimlerin artırılması, kalite standartlarının konması ve bunlara uyumun yasalarca zorunlu hale getirilmesi gibi. Maddi durumu yetersiz veya kimsesiz olanların bakımı için de bakımevlerinin kurulması, varolanların çağdaş bir seviyeye ulaştırılması gerekiyor. Özel huzurevlerinde de örneğin hasta yakınlarının özel şifreyle naklen Internet’ten izleyebilmeleri de şart koşulabilir. Hastabakıcılara çok az ücret veriliyor ve uzun saatlerce çalıştırılıyor, bu kişilere de psikolojik destek ve özel eğitimler verilmesi gerekiyor. Hastabakıcı ve temizlik görevlilerinin de aynı kişiler olmamaları, hastalarla doğru düzgün ilgilenilmesi açısından önem taşıyor.Evde bakım yapanlara da özel eğitimler verilebilir. Hatta özel sektörün sponsorluğu ile bu eğitimler ücretiz bile olabilir. Internet’te http://www.alzheimer.gen.tr/ gibi hastalık hakkında bilgi verici sitelere rastlanıyor, ancak Türkiye çapında, Internet erişimi olmayanların da bilinçlendirilmeleri yönünde, planlı çalışmalar başlatılmalı. Ülkemizde Alzheimer Derneği ve Vakfı var. Bilmem bu hastalığı anlatan broşürleri, ülke çapında bilinçlendirme kampanyaları, huzurevlerinde yüksek kalite standartlarının tutturulması için projeleri veya hasta yakınlarının danışabilecekleri, ücretsiz 444’lü servisleri var mı? Yoksa yılda bir kaç kongre veya gelir toplamak amacıyla konser mi düzenlemekteler?
Avrupa’da yapılan araştırmalara göre 65 yaş üstü kişilerin yaklaşık %5’inde görülen, 85 yaş ve üstüne varıldığında %20’ye çıkan bu hastalığa görüldüğü gibi hiç te ender rastlanılmamaktadır. Eğer uzun yaşarsak, 5’imizden birimiz, sadist bir bakıcının kurbanı olabilir, erken tedaviye başlanmadığı için kısa süre içinde elden ayaktan düşebiliriz. Oysa ki, yarınlarımızı bugünden güzelleştirebiliriz.
Alzheimer; düşünce kontrolü, hafıza ve konuşma yetisi gibi bazı fonksiyonların yer aldığı beyin bölümünde, karmaşık mesajları milyonlarca sinir hücresi arasında taşıyan kimyasalların düzeyinin azalması ve sinir hücrelerinin yok olması ile, normal düşünme ve hafıza yetilerinin kaybolduğu, kronik ve ilerleyici bir hastalık, Wikipedia-Özgür Ansiklopedi’ye göre.Henüz nedeni ve ilacı bulunamamış. ABD’de fareler üzerinde yapılan deneylerde başarı sağlansa da, henüz büyük ilaç endüstrüsü Alzheimer ilaçlarının eczanelerdeki raflarda yerini alması ve doktorlara tanıtımı konularını bu yılki iş planlarına dahil etmemiş.Yine de erken teşhis edildiğinde, bazı ilaçlar kullanılıyor, hastalığın daha yavaş ilerlemesi için.
Unutkanlıkla başlıyor, günlük işleri yürütmekte güçlük çekiliyor. Zaman ve mekanla ilgili oryantasyon bozuklukları, nedensiz öfke, şüphe, alınganlık ve kişilik değişikliği ile kendini belli ediyor. Vicdani değerlerden uzak, cahil insanlar arasındaysa eğer hasta alaylarla karşılaşabiliyor. Ya da yakınlarının kalbini kırıyor, kendi elinde olmasa da. Prototip bir davranş modeli yok Alzheimer hastalarının; ellerinde bıçak eşlerini de kovalayabiliyorlar, ortalık yerde soyunmak ta isteyebiliyorlar, ya da sadece 40 yıl öncesinin başbakanını, bugünün cumhurbaşkanı olarak anlatabiliyorlar. En önemlisi davranış değişikliklerinin, öfkelerinin, gerçekle hayali birbirine karıştırmalarının ardında yatanın hastalık olduğunun farkında olmak. Size ağır hakaretlerde bile bulunsa, bunları sizi üzmek için yapmadığının bilincinde olmak. Alzheimer’dan utanmamak, değer verdiğiniz bu kişilerin, gün geçtikçe bebekleştiklerine tanık ta olsanız, saygınızı azaltmadan, yanlarında olmak.
Alzheimer hastası yakınlarının da desteğe ihtiyaçları oluyor. Bu kişilerde depresyona eğilim görülebiliyor. Yaşamın sonuna doğru insanın başına gelebileceklere tanık olmak, bu hastaların bakımının sorumluluğunu üstlenmek kolay değil. Evde bakım ya da maddi durum elveriyorsa huzurevine yatırmak arasında seçim yapmak ta kolay değil. Herşeyden önce kültürümüzde huzurevleri yer etmemiş. TV’de izlediğimiz işkence görüntüleri aklımıza gelse de hemen, huzurevini seçen yakınları da kınamamak lazım. Özellikle ileri seviyelerdeki hastalara gece-gündüz dikkat etmek gerekiyor, bir anlık dikkatsizlik hastanın hayatına mal olabiliyor. En az üç ay Alzheimer hastalarına başarıyla bakan, altlarını bezleyen, ilaçlarını düzenli olarak veren, yemeklerini yediren ve sürekli, şekatle ilgilenmeyi başaranların eleştirmeye hakları vardır. Çok istediği halde, yıllardır bir türlü zaman bulamayarak, bir kere bile ziyaret etmemiş kişilerin, ara ara arayarak, “iyi bakılıyor mu, vicdanınız rahat olurdu evde olsa, hastabakıcılar dövmüyor değil mi?” gibi sorularının hastaya ve yakınlara hiç bir desteği bulunmamaktadır. Ancak huzurevinde veya evde özel bakım altındaki hastaların sık sık ziyaretine gitmek, o hiç bir şey anlamadığı sanılan hastayı da mutlu edecektir. Bu hastaların ara ara tıpkı eskiden olduğu gibi konuşabildikleri, anlayabildikleri anlar da olmaktadır. Kendi durumlarının tam farkında olmasalar da, korku içinde veya tedirgin oldukları zamanlar da. Onlarla çocukmuş gibi değil, geçmişte oldukları insan gibi konuşmak, ilgilenildiğini hissettirmek güzeldir.
Çok düşündüm bu hastalığa yakalananların kafalarından neler geçtiğini, kendilerini nasıl hissettiklerini, başkalarına bağımlı yaşamanın yarattığı ağırlığı, ya da davranışlarından sorumlu olmamanın hafifliğini. Gazetede bir resim görmüştüm bir keresinde, Alzheimerlı bir hastanın çizdiği portrelerinden oluşuyordu. Beş yıl boyunca, beş kere kağıda yansıtmıştı kendisini nasıl gördüğünü. İlerleyen yıllarla birlikte portresinin de fluğlaşması, çizgilerin basitleşmesi hastalığın seyri hakkında önemli bilgiler veriyordu. Hastanın bu dünyadan gittikçe uzaklaşması olarak yorumlamış bilimadamları, beşinci yıl sonunda başın yukarıya doğru uzatılarak çizilmesini.
Dualarım bu hastalığın tedavisinin bir an önce bulunması için. Maalesef bilime, araştırmaya yatırım yapılmayan bir ülke bizimkisi. İş belli ki şu yurtdışında günlerini farelerle deney yaparak geçirenlere kalıyor. Ancak bu biz de hiç bir şey yapamayız anlamına gelmiyor. En azından yaşlıların, bu hastalığa yakalananların güvenli bakımlarını sağlamak yönünde çok şey yapabiliriz. Huzurevlerindeki denetimlerin artırılması, kalite standartlarının konması ve bunlara uyumun yasalarca zorunlu hale getirilmesi gibi. Maddi durumu yetersiz veya kimsesiz olanların bakımı için de bakımevlerinin kurulması, varolanların çağdaş bir seviyeye ulaştırılması gerekiyor. Özel huzurevlerinde de örneğin hasta yakınlarının özel şifreyle naklen Internet’ten izleyebilmeleri de şart koşulabilir. Hastabakıcılara çok az ücret veriliyor ve uzun saatlerce çalıştırılıyor, bu kişilere de psikolojik destek ve özel eğitimler verilmesi gerekiyor. Hastabakıcı ve temizlik görevlilerinin de aynı kişiler olmamaları, hastalarla doğru düzgün ilgilenilmesi açısından önem taşıyor.Evde bakım yapanlara da özel eğitimler verilebilir. Hatta özel sektörün sponsorluğu ile bu eğitimler ücretiz bile olabilir. Internet’te http://www.alzheimer.gen.tr/ gibi hastalık hakkında bilgi verici sitelere rastlanıyor, ancak Türkiye çapında, Internet erişimi olmayanların da bilinçlendirilmeleri yönünde, planlı çalışmalar başlatılmalı. Ülkemizde Alzheimer Derneği ve Vakfı var. Bilmem bu hastalığı anlatan broşürleri, ülke çapında bilinçlendirme kampanyaları, huzurevlerinde yüksek kalite standartlarının tutturulması için projeleri veya hasta yakınlarının danışabilecekleri, ücretsiz 444’lü servisleri var mı? Yoksa yılda bir kaç kongre veya gelir toplamak amacıyla konser mi düzenlemekteler?
Avrupa’da yapılan araştırmalara göre 65 yaş üstü kişilerin yaklaşık %5’inde görülen, 85 yaş ve üstüne varıldığında %20’ye çıkan bu hastalığa görüldüğü gibi hiç te ender rastlanılmamaktadır. Eğer uzun yaşarsak, 5’imizden birimiz, sadist bir bakıcının kurbanı olabilir, erken tedaviye başlanmadığı için kısa süre içinde elden ayaktan düşebiliriz. Oysa ki, yarınlarımızı bugünden güzelleştirebiliriz.
Alzheimer kapıyı çaldığında
Reviewed by Arzu Pınar
on
Mart 11, 2007
Rating:
21 yorum
bnm babam da böyle..
çözümsüz ve çaresiz olmak ne kötü
geçmiş olsun. eğer paylaşmak veya sormak istediğiniz konular olursa, biz de 4 yıl yaşadık. yardımcı olabilirim belki.
bizde yasıyoruz. Havuc suyu iyi geliyo diyodu Ibrahim saracoglu tv de . Deneyen varmı.
http://evhobi.blogspot.com/search/label/alzheimer
havuç herhalükarda hepimize faydalı. ama alzheimer ı geçiriyor diyemeyiz. hastalığın başında, tıbbi tedavi gerekiyor, hızlı ilerlememesi için.
geçmiş olsun sizde de.
merhaba Arzu Hanım,
2007 tarihli yazınıza çok geç yazılmış bir yorum olacak benimkisi,ama konuyla ilgilendiğim için her yazıyı okuyorum.Annem orta seviyede alzhemier,çok korkuyorum ve ondan uzakta yaşadığım içinde yardım edemiyorum.Kendimide ve etrafımdakileride çok üzüyorum ama napsam bilemiyorum.
ilk başta gerçekten de insanı korkutuyor. ama ne korkunun, ne üzüntünün hiç bir faydası yok maalesef. ancak bir kaç yılda anlaşılıyor, bunun da bir hastalık olduğu.duygusal yaklaşmamak ve en iyi bakılması için uygun koşulları oluşturmak en doğru yol sanırım.ben başta kaldıramadım ve çok zor geldi. umarım siz daha çabuk alışırsınız.
merhaba,
annem Alzeheimer.. ama eğitimli bir öğretmen olan babam ne yazık ki onu adam gibi bir doktora götürmedi en başlarda.. Bunda Kuşadasında olmaları ve babamın çok herşeyi bilen tavırları da eklenirse.. babam annemin doktoru oldu :( sağlık ocaklarında annem gitmeden "bunda anneminde hatası vardı, hareketsiz yaşamaya alışması gezmekten üşenmesi yıllar içinde :(" babam gidip doktora alzheimer ilaçlarını yazdırıyor ve anneme gerçekten iyi bakıyor ama ne fayda.. olan oldu.. onlardan uzaktayım. Deprem hepimizi bir yere savurdu on yıl önce.. On gün evvel gittiğimde annemi bu derece kötü bulacağımı düşünmemiştim. İlk gördüğümde ve sonrasında hep ama hep ağladım.. bana "ağlama" diyordu ama elimde değildi.. henüz aklı yerinde gibi.. beni torunlarını biliyor.. ama eskiyi bildikleri düşünüldüğünde bilmiyorum hangi evrede hastalık. Kendi başına yattığı yerden bile doğrulamıyor. yürümesi yok gibi birşey normalde 10 adımla gidilebilecek tuvalete minik minik adımlarla 5 dk.da gidiyoruz onu arkadan yürümeyi öğrenen bebekler gibi tutarak.. gittiğinde de çok az damla gibi ihtiyacını yapıyor.. yine 5 dk.dönüş. yatırın beni diyor.. yatırıyoruz daha karşı koltuğa oturmadan çoğu zaman yine tuvaletim geldi diyor.. çok zor bir süreç bu vücut ağır.. inanın halen sırt kemiklerim ve belim ağrıyor. Havalar çok sıcak. birde huysuz babam (ona da üzülüyorum aslında çok, 83 yaşında ve çok zayıf.. ama halen herşeyi en iyi bilen o tavırlarından ödün vermediğinden.. ki ben 50 yaşıma bastım çocuk değilim.." işte birde baba evinizde bile kendinizi rahat hissedemeyince ben yıllarca 2 oğluma bakan anacığıma 5 gün ancak bakabildim.. ve kaçtım evime döndüm. Kınamayın beni.. hep diyorum. sadece annem olacak ömrünün sonuna kadar tereddütsüz her koşulda bakarım.. ama babamla onun ortamında olmadı..Gelmeden evvel anneme sarıldım ağladım ki.. hep ağlıyordum. "Anacığım ben sana 5 gün sabredebildim affet beni. sen yıllarca çocuklarıma baktın dedim.. hakkını helal et" dedim. o ise verdiği cevapla beni hepten kahretti.. bana helal olsun..ağlama dedi.. bir keresinde de eski ses tonu ile ablam..babam da orada.. bana durup dururken " Nurdan seni çok seviyorum" dedi.. bu dört kelime.. ömrümce unutmayacağım yüreğime işleyen o dört kelime.. kızıyorum kendime korkuyorum geleceğimden.. eşim stressten diyor ama ben de de başladı unutmalar.. kafam karmakarışık.. geldiğimden beri netten hep bu hastalık hakkında herşeyi okuyorum. Sizide böyle bir anda keşfettim. Çok zaman geçmiş ama okursunuz umuduyla yazıyorum. Bir nevi dertleşmek sayın bunu bir abladan. Annemi tanıyanlara annemin bu halini anlatmak bile istemiyorum. İstiyorum ki o sarışın masmavi deniz gözleri olan anneciğimi hep bildikleri gibi hatırlasınlar.. ama soruyorlar.. anlatmak zorunda kalıyorum. Utanmıyorum. Sadece çok ama çok içim acıyor. Şu an hem yazıp hem de hıçkırarak ağladığım gibi.. Çok acıyor içim.. Elimde olsa anneme ömrümü veririm.. yeter ki iyi olsun. Ama babama hem üzülüp acırken.. hemde öfke doluyum. Ama aynı zamanda müteşekkir.. Geçende bir şiirdi okuduğum nette.. son kıtası beni öldürdü bitirdi.. ama kafama kazındı..Onunla yazdıklarımı bitireceğim. Herşey için çok teşekkür ederim.
anurdan_k@hotmail.com mail adresim.
NURDAN KINALI
"‘'Siyah saçlarımın terk ettiği yıllarımdan geriye, Bir sen kaldın ve ben Bir tek sana kaldım.!''
Anama iyi bak baba
Onun gözlerinde sana adanmış
Koskocaman bir ömür göreceksin !"
Sevgimle kalın Arzu kardeşim.
gözlerim yaşararak okudum yazdıklarınızı. kendinizi suçlamayın olur mu? bu benim de uzun süre kendi kendime yaptığım bir ızdırap oldu. babamla yeteri kadar ilgilenebildim mi, farklı yapsam daha iyi olur muydu, annem babama bakarken çok yoruldu, ondan mı öldü? bunun gibi düşünclerle kendimi yiyip, bitirdim, bir süre. sonra, bir kaç yıl sonra; kendimi suçlamamaya başladım.
herşeyi, hastalıkları, alzheimerı hayatın doğal bir parçası gibi karşılamak lazım. kabul etmek istemesek te, uzun bir ömür geçirdiler. bu bazılarında ani bir sonla biterken, kimileriyse hastalıkla, bunamayla sonlanıyor. ne yaparsak yapalım, bu sonlar doğum kadar gerçek.
herkesten sürekli çok güçlü olduğumu duydum. herşeyle tek başıma baş etmiştim, yıkılmamıştım vs. ne çektiğimi ben biliyorum. bu zor süreçte ayakta durmamı yine ailem sağladı. ne annemin, ne de babamın onların ölüm ve hastalıklarından dolayı hayata küsmemi istemeyeceklerini biliyordum. tek kızlarını seviyorlardı ve tek istedikleri benim mutluluğumdu.
sizin anneniz de sizi seviyor. bunu size de söylemiş zaten.ne sizin suçluluk duymanızı, ne de hastalanmasını istemiyor. ondan dolayı umarım bu süreçte benim yaptığım hataları yapmaz, kendinizi yiyip bitirmezsiniz.hayat bu, doğuyoruz ve yıllar geçiyor. güzel olan sevmek, sevilmek.gözlerinizi kapadığını her an, en güzel halleriyle sizinle her zaman beraber olacak zaten, bunu bilin.
babanıza da kızmayın derim. bu çok zor bir hastalık, doktorlar, ilaçlar da pek bir işe yaramıyor hala.
ne zaman içinizi dökmek isterseniz. burdayım.
sevgilerimle.
Merhaba,
Canımsın Arzu kardeşim.. Ne iyi geldi cevabını okumak.. Şu an dediklerini uygulayamıyorum. Zamanla bilmiyorum umarım başarırım. Aslında görüneni.. çok güçlü, inarçı ve hep başaran bir insanım. Hayatımca hep kazandım. Hiç pes etmem. Ama işte anacığımda pas ettim. Eve döndüğümde eşime anlattım.. ki hep derim eşim benim herşeyim.. 30 yıllık evliyiz beni hiç ama hiç kırmadı.. hala gözümün içine bakar ve çok sever. Ona dediydim ben hasta bakabilecek bir insan değilmişim. Kolaya kaçtım pes ettim ve döndüm. Oysa amacım bu sabah evimde olmaktı. Bu 15 günde ablam ve babam dinleneceklerdi. Yapamadım :( Akşam oğlumun yaşgünü diye babam aradı. Diyorum ya kızgınım babama.. ama sesini duyunca.. dayanamıyorum işte.. yelkenler suda.. o da çok iyidir ama yetişme tarzı 83 yaş değişemiyor.. çok hoşgörülü olamıyor.. Hak veriyorum empati yaptığımda.. soruyorum sen değişebiliyor musun Nurdan.. yok.. demek ona da anlayışlı olmam lazım. Günlük hayatım huzurlu ve mutlu sürerken, güzel yemekler yapıp hayatın keyfini yaşarken zonk diye gözümün önüne aklıma annem geliyor, babam geliyor.. neşem bitiyor.. yemeğim boğazımda düğümleniyor.. İsterdim ki yanımda olsalar.. Babam daha uyumlu, bıraksa herşeyi bana köşesine otursa.. bana güvense.. olmuyor işte.. Üzülüyorum bilmiyorum babam buna ne kadar dayanacak, ki; kendisi ağır ameliyatlar geçiren bir bünyeye rağmen kendisinin ifadesiyle annemden dolayı kendini unutan bir adam.. ACIMAK bu kelime de çok acımasız biliyor musunuz? Ama başka neyle ifade edebilirim ki.. kahroluyorum işte.. Dualarım annem çok kötü bir tablo çizmesin bundan sonrasında hastalığın evrelerinde.. Ablam 24 saatin 15-16 saati onlarda.. ona da sabır ve sağlık diliyorum..
Tekrar sağol Arzu kardeşim.. yıllar geçse de belki senin yaşadıklarının üstünden mekanları cennet olsun annenin ve babanın..
Sana sevdiklerinle sağlıklı ve mutlu bir yaşam diliyorum..
Sevgimle Kal.
NURDAN
Merhaba..
Uzun süreden sonra yazdıklarım karşıma çıkınca.. yine işe ağlamakla başladım okurken yazıları..
Benim annem öldü.. Sarışın mavi kızım derdim ona.. mavişim öldü.. Ama Alzheimerden ölmedi.. onun yaptığı tahribat neticesi böbrek yetmezliğinden vefat etti.. Artık hiç su bile içemez hale gelmişti.. damlatılan su borudan geri geliyordu :( 24 MART 2011 gece 23,11 gibi telefon geldi ve ben annesiz kaldım.. çocuk gibi.. ama 50 yaşında da olsanız o sizin anneniz.. Kuşadası'ndan Adapazarı'na getirdik.. Mezarı burda.. Bana hiç ölmüş gibi gelmiyor halâ.. Sanki o Kuşadasında yaşıyor.. Ölümünü düşündüğümde halen hissettiklerim bu donuk bir ifade.. Resimleri duvarlarımda.. bana gülümsüyor.. sesi aklıma düşüyor.. gözümden de yaşlarım..
Kendinize iyi bakın lütfen.. Tekrar size yazdım zamanınızı aldım.. Sevgimle kalın.
basiniz sag olsun. ne zaman isterseniz bana yazin.zaman almak denmez buna.ben ruhun olumune inanmiyorum. olen bedenler. bizlerden birseyler geriye kaliyor. belki de gercek olan tek o. size gulumsedigini hayal edin, icinizi ferah tutun .
Uzun bir aradan sonra merhaba.. ben Nurdan, nasılsınız? sizden bir ricam olacak..benim yorumlarımı gizleyebilir misiniz.. mail adresime birçok absürt şey geliyor.. googledan sayfanıza ulaşılıp yorumlarda okunuyor, mail adresimin kaldırılmasında yardımcı olursanız çok mutlu olurum.. Sevgimle kalın..
Merhaba Deniz,
İçiniz rahat olsun. Bizim toplumda düşünüldüğü gibi kötü bir şey değil, profesyonel bakım almak. Evde tehlikeli de olabiliyor. Balkondan atlayabiliyorlar, ocağı açık unutabilirler. Bakıcı tutsanız, bırakıp gitse; yapacak bir şeyiniz yok. Babam defalarca kaybolmuştu. Taksi tutup, başka şehirlere balık yemeye gittiği bile oldu. Adresi cebine yazıp, koymuştuk; onu ikna etmeye çalışmıştık. Ama kızıp, öfkeleniyordu. Annem çok yorulmuştu bu süreçte. Ben de çok fazla duygusallaşmıştım. Hastalığı yok sayıp, normalmiş gibi yorumluyoruz her şeyi. Oysa beyinle ilgili bir durum. 5 kişiden 1'i yakalanıyor bu hastalığa. Yalnızlıktansa, bir arada olmaları da hastalar açısından daha iyi. Doktorlar böyle söylüyor.
Eğer daralır, sıkılırsanız; bana her zaman yazabilirsiniz. Allah sabır versin bu dönemde. Ancak tek söyleyebileceğim, benim kendi yaşadıklarımdan öğrendiğim; hastalığı olduğu gibi kabul edin. Savaşmayın, kendinizi suçlamayın. Hayat bu. Elinizden gelen en iyisi de kendinizi dingin tutabilmek, sevginizi ona göstermek. Ziyaretlerinizde de bunu hissettirebilirsiniz. Gözleri ne kadar bulanık bakarsa baksın, gittikçe çocuklaşıyorlar. Çocuksu bir şekilde anlarlar, merak etmeyin.
Sevgiler,
Evet, annemi kaybetmeden bir kaç hafta önce yatırdık. Sanırım annem de zamanının azaldığını hissetmiş, ama bana hiç söylememişti. O zamana kadar da tüm yükü annemdeydi. Ben işe gidip, geliyordum. İlk yatırdığımız yerde, hastabakıcılar hastaları da kaçırmışlar bir gün. Babama dokunmamışlar, bakımı zor diye. Sonra daha iyi bir yer buldum.
Ama annemi kaybetmek çok zor oldu. Ne kadar zorlandığını anlamadım diye kendime de çok kızdım. Bu arada etraftan, oradan buradan, ''yatırmakla iyi mi ettiniz sanki'' gibi laflar da duyabiliyorsunuz. Böyle konuşan insanlar, hiç bir zorluğunuzda yanınızda olmayan, size el uzatmayan, hasta babanızın bir kere bile ziyaretine gelmemiş insanlar. Çağırın, sizinle yaşasınlar. Halden anlamayı öğrenirler, işlerine gelirse tabi. Dediğim gibi bir kere bile ziyaretine gelmeye bile katlanmıyorlar.
Babamı 2007'de kaybettim. Artık kimse bana bir şey diyemiyor. Tek bir sözle, herkesi allak bullak edebilirmişim gibi geliyor. Dokunmuyorlar. Güçlendim sanırım.
Dolayısıyla, annenize kızmayın. O da en az sizin kadar, babanızın durumuna üzülüyor. Bir yere yatırmak da dünyanın sonu değil. Ama eğer bundan üzülüyorsanız da; işi gücü herşeyi bırakın ve eve alın babanızı. Hem üzülmek, hem de eskiye dönmeyi istemek; bunların hiçkimseye faydası yok.
Sevgiyle,
Anladım bayan olduğunuzu. Eşinize katılmıyorum, sorumluluktan kaçıyor. Bu gibi durumlarda iş erkeklere, büyük kardeşe falan kalmıyor. Birileri hep daha fazla ilgili ve vicdanlı oluyor. Diğerleri de tüm işi onlara yıkıyor. Annenize fazla yüklenmeyin, benim durumum gibi olmasın diye bunu söylüyorum. İçinizi rahat tutun ve bakmak, zaman ayırmak istiyorsanız da ayırın. Ne kadar çok kişiye sorarsanız, herkes kendi bakış açısından, biraz da sizi korumak için fikirlerini söyler.kendinizi en iyi siz tanırsınız. boşverin diğerlerini.
Avrupalıların bu konuda bizden daha iyi olduğunu gördüm. Mantıklı ve tutarlılar. Sonuçta yatırmışsınız bir yere. Durum bu. Artık daha fazla sorgulamaya gerek yok. Ziyaretine gitmekle de, çocuğunuzun psikolojisi bozulmaz. Ayrıca ne kadar geleni gideni olursa, oradaki görevliler de gözetildiğini görür. Siz de görevinizi yaptığınız için daha iyi hissedersiniz. Annenizin de asıl bu dönemde ciddi psikolojik desteğe, kendini iyi hissetmeye ihtiyacı oluyor.
Tüm fikirlerimi ve deneyimlerimi sizinle paylaştım. Sevgilerimle,
Hayır, öyle bir şey olmadı bize.
Yorum Gönder