Junk Food İmparatorluğu
Bir Kızılderili Şefi'nin beyaz adamlarla ilgili kehaneti vardı: "Tabaklarınız dolu olacak, ama hiç bir şey yiyemeyeceksiniz." diyordu. Yıl 2010, yer New York ve durum tam olarak budur.
Amerika Junk Food İmparatorluğu'na dönüşmüş durumda. Marketlerde meyva ve sebze pahalı. Ailece beslenmek için en ucuz yol bir hamburgerciye gitmek. Evde yemek yapmanın bedeli hamburger yemenin çok üzerinde. Çeşitlilik inanılmaz ancak herşey suni. Markette daha askeriyeyi doyuracak boyutta olmayan bir pakette, normal yoğurt bulamadım, meyvalıları var, vanilyalıları var, ama sadesi nerede?
New York'a geldiğimden bu yana Uzakdoğu yemekleri yiyorum. Özellikle Kore ve Tai yemekleri damak tadımıza yakınlar. Artık hayatı iki çubuk arasında görmeye başlayacağım. Bir kere Fridays'e gittim ve herhalde üç kişilik bir öğün ve litrelik şişe büyüklüğünde bir bardakla cola geldi. Ne geldiyse başıma annemin "hepsini ye, yoksa arkandan ağlar yavrucum" aldatmasıyla geldi ya; o kocaman bardak cola içildi, yemek sonuna kadar yenildi.Tam colayı bitirmenin mutluluğunu yaşarken, garson bir bardak daha getirdi.Burada ilk içecekten sonra bardağınızı da ücretsiz dolduruyorlarmış. Aklınızda bulunsun.
Adım başı 7eleven, Mc Donalds ve Starbucks var. Rusya'da insanların ellerinde içkileri ile yürümeleri dikkatimi çekmişti. Amerika'da da kahve ile yürüyorlar. Sokakta, metroda, parkta sürekli bir şeyler içiyorlar. Genelde kahve ya da buzlu çay. Bu adet çabuk bulaşıyor, her sabah Starbucks'tan bir Mocha almadan güne başlayamaz oldum. Bir kere bunun da pek sağlıklı olmadığını düşünüp, taze sıkılmış portakal suyu aradım ama tek bir yerde vardı. Orada da sıkma makinesi bozulmuş.
Pastahanelerdeki pastalar, kekler inanılmaz çekici duruyorlar. Ancak yiyince fazla şekerli ve abartılı bir tadı var. Bir kere denedim, iyi oldu. Bir daha yemem herhalde.Denemesem aklım kalacaktı, görüntüleri inanılmaz.
Karşı konulması zor, bu çekici görüntüler aklıma şeytanın Adem'le Havva'yı elmayla kandırmasını getirdi. Elmanın yerini junk food almış, ne dersiniz? Yedikçe düşüyoruz. Yaşam enerjimiz düşüyor, sağlığımız etkileniyor, düşünme kapasitemiz daralıyor, otomatik davranan robotlara dönüşüyoruz.
Amerika'da obezite ciddi bir sorun. Özellikle çocuklar için özel kampanyalar başlatılmış durumda.Ancak samimiyetinden şüphe duymamak imkansız. Uygulama tam karşıtı çünkü, her yerde bilimum junk food a ulaşmanız çok kolay. Çocukları bunlar yerine, sebze&meyve yemeye alıştırmak zor gibi görünüyor. Diğer bir zorluksa gitgide yemek yapmaya zaman bulunamıyor olması. Hayat mikro dalga üzerinden dönüyor. Otel odalarında bile mikrodalga bulunuyor. Marketten hazır alınan bir yemeği 5 dakikada mikrodalgada hazırlamak varken, zeytinyağlılara, hem de bu kadar pahalıyken fazla zaman ayrılamamasını anlıyor insan. Hayatın hızı hazır gıdalardaki katkı maddelerini düşünmenin önüne geçiyor.
Burada şişmanlık aslında fakirlik göstergesi. Manhattan'daki kadınların zayıflığı ve bakımlılıkları dikkatimi çekmişti. Junk food ucuz olduğundan, özellikle gelir durumu düşük kesim tarafından tercih ediliyor. Üst kesimse daha çok organik gıdalalarla beslenip, bol miktarda spor yaptıklarından dal gibiler. Dolayısıyla aslında şişmanlık hor görülen bir durum.
Ama bütün ülke el vermiş, halkını şişirmeye çalışıyor gibi. Ne ilginç değil mi?
Minik Amerika olduğumuzdan, burada geleceğimizi görebiliriz. Yemek yapmaya devam etmemiz, sağlıklı gıdaları tercih etmemiz önemli gibi görünüyor. Junk food yalnızlığın da simgesi aslında. Hızlı, tek başına yenmiş bir öğün. Oysa ailece, arkadaşlarla, keyifle yenilen yemekler gibisi var mı?
Bu arada arkadaşım yanımda hiç bir şey getirmememi, herşeyin burada olduğunu söylemişti. Var, ama arabanız varsa ve çok uzaklara gidebiliyorsanız. Benim gidebildiğim marketlerde ne Türk kahvesi ve ne de çayı var. Demlenmiş çayı, simiti, mis kokulu domatesleri şimdiden özledim. Dün gerçek, el yapımı bir salça için Türkiye'ye gidebileceğimi düşündüm markette, binlerce çeşit arasından, hangisinin sos, hangisinin salça olduğunu anlamaya çalışırken. Chili biberlisi var, tavuk çeşnilisi var, her türlüsü var. Sadesi yok bir türlü.
Görsel:http://fromme-toyou.tumblr.com/
Junk Food İmparatorluğu
Reviewed by Arzu Pınar
on
Ekim 10, 2010
Rating:
6 yorum
Arzu'cugum, Arabasiz gidebildigin yerlerde bir suru Turk ve Middle Eastern marketler var. Tanidik Turklere sorun ya da sana bir kac tane adres bulayim. Eminim Tukas salca vardir birisinde, ben Arizona'da bile buluyorum.
Oya
mızmızlanma diyorsun yani :) daha subway i yeni yeni çözüyorum. evden okula gidebildim.türk marketlerini de bulurum herhalde.
Türk marketine gitmen için arabaya gerek yok. 7 Trenini alıp 46 civarında inersen 2 tane çok güzel Türk marketi var. Dün akşam uğradık da ama hiç aklıma gelmedi sana bir şey lazım mı diye sormak :) Özür dilerim ama tekrar gideceğim sanırım beyaz peynirleri çok güzel olabilir :) Bir de hani Astoria da Yunan lı balıkçıya gitmiştik ya orada da bazı marketlerde çoğu türk ürünü satılıyor. Oraya da gitmek için sanırım N yi alacaksın, Ditmars bulvarında ineceksin. Manhattan dan 20 dakika yani.
Food.inc 'i seyretmiş miydin? ABD'de ve dolayısı ile dünyada beslenme ve gıda olayını anlatan bir belgeseldi...
Belgeseli hep seyretmek istiyorum ama Sinan engelliyor :) Çünkü onu seyrettikten sonra hiçbir şey yemememden korkuyor :) Zaten yediklerim sınırlıymış :)
:)) hehe cuma akşamı izleyelim.
Yorum Gönder