New York'tan Notlara Devam
Öncelikle Amerika ile ülkemiz arasında bir uçurum olduğunu söyleyemeyeceğim. Medeniyetsizlik anlamında Amerika bizden ileride olabilir. Yere tükürenler, milletin içinde burnunu karıştıranlar, çarpıp özür dilemeyenlerden burada bol miktarda var. Bu gelişmemişlikle, sanatın güzelliğinin bir arada nasıl barındığına şaşırıyorsunuz. Amerika'da alışveriş yaparken, kulağınızı tırmalayan şarkılarla işkenceye maruz kalmıyorsunuz bizde olduğu gibi. Sadece iyi mağazalarında değil, marketlerinde bile, hemen hemen her yerde çalan müzikler harika. Bazen alışveriş bittiği halde, sırf şarkıyı dinlemek için mağazada boş boş dolaştığım oluyor.Her seferinde aklıma Hande Yener'ler, Demek Akalın'lar "kaldıramazsan, kaldırırlar gülüm" şeklindeki şarkılar geliyor.Arada uçurum var.
Kütüphane ve müzeler sayıca çok fazla. Hemen hemen her konuda bir müze bulabilirsiniz. İnsanlar metroda, trende genelde okuyor.Bu durum halkın genelinin kültürlü olduğu anlamına gelmiyor.Okudukları kitaplara baktığınızda, çoğunun boş ve herhangi bir edebi değeri olmadığını görüyorsunuz. Metro gazetelerini okuyanların dünyadan haberinin olması zor, çünkü onlar da suya sabuna dokunmayan, basit içeriklerle dolu.Göze çarpan klasik kitapların yerlerini online'a bırakmış olmaları.Ben gerçek kitap okumayı seviyorum, sayfalarına dokunmayı, kitabın kokusunu. Ancak bu da yakında nostaljik bir durum olabilir.Kitapların yer kaplamaları, pahalı oluşları, yanınızda taşırken ağırlık yapmaları gibi dezavantajları var. Belki öğrenciler için düşünülebilir. Çocuklar sırtlarında bir sürü kitap taşıyacaklarına, küçük bir bilgisayarla hepsine anında ulaşabilirler. Eğitime teknolojinin daha fazla dahil edilmesi konuşuluyor. "Smart education" deniyor. Yine de bilgisayarların öğretmenlerin yerini alacaklarını söylemek için henüz erken. Şimdilik basit bilgisayar oyunları ya da e-learning uygulamaları hayata girmiş durumda.
Bunların yanısıra burada, marketlerde inanılmaz ürün çeşitliği göze çarpıyor. Dünyanın tüm markalarını basit mahalle marketinde bile bulabilmek hoş bir durum."Tam buğday" olayıysa almış başını gitmiş. Organik marketler, organik gıdalar, hazır yemekler...Kadınlar yemek hazırlamaya nokta koymuş gibi.
Hayatın zorluğu ve hızı, zamanın yetmemesi, ailede rol paylaşımının kadınlara doğru ağır bir şekilde kaymasıyla birlikte ailelerin yemek alışkanlıkları ciddi bir değişime girmiş. Çocuklar okul sonrası akşam yemeklerini mikrodalgada kendileri hazırlıyor. Yemekler genelde sandviçlerle geçiştiriliyor. Lokantalarda sağlıksız trans yağın kullanımına karşı yasal önlemler alınmaya çalışılıyor, çünkü insanlar artık çoğunlukla dışarıda yemek yiyor. Amerikalı kadınların yemek yapmaya yaklaşımları "Uf çok zaman alıyor. Bilmiyorum" şeklinde. Başta modern hayatın normal bir izdüşümü gibi görünse de, aslında ciddi bir kültürel değişimin göstergesi. Eve döndüğümüzde, annemizin bize hazırladığı mis gibi gibi kokan kekin tarihe karışması demek. Ciddi bir emek sonrasında yapılan lezzetli yemeklerde ailelerin bir araya gelmesi, keyifli bir akşam yemeğine zaman ayırmak , sağlıklı ve lezzetli yemek yemek...Hepsi çok yakında tarihe karışabilir.
Bu duruma çözüm, kadınların çalışmayıp aile hayatlarına daha fazla zaman ayırmaları da değil. Çünkü burada ev kadınları da yemek yapmıyor. Gündelik koşuşturmacadan sonra, çoğununun yemek hazırlamaya zamanı kalmıyormuş. Boşanıldığında, kadın mal varlığının yarısına sahip oluyor. Kolay boşanılmıyor bundan dolayı, ancak adamların gözü dışarıda, kadınlar da mal mülk ve boş şeylerle oyalanıyor gibi. Sevgi yok, birbirine katlanma var. Ya da dışarıdan görünen o. İnsan sevdiğine yemek hazırlar, gömleğini katlar, koklar ve kokusuyla bile mutlu olur. Kalpte sevgi yoksa, yemiş mi yememiş mi, kime ne...
Bu duruma çözüm, kadınların çalışmayıp aile hayatlarına daha fazla zaman ayırmaları da değil. Çünkü burada ev kadınları da yemek yapmıyor. Gündelik koşuşturmacadan sonra, çoğununun yemek hazırlamaya zamanı kalmıyormuş. Boşanıldığında, kadın mal varlığının yarısına sahip oluyor. Kolay boşanılmıyor bundan dolayı, ancak adamların gözü dışarıda, kadınlar da mal mülk ve boş şeylerle oyalanıyor gibi. Sevgi yok, birbirine katlanma var. Ya da dışarıdan görünen o. İnsan sevdiğine yemek hazırlar, gömleğini katlar, koklar ve kokusuyla bile mutlu olur. Kalpte sevgi yoksa, yemiş mi yememiş mi, kime ne...
İstanbul'a dönünce, Türk mutfağı ile ilgili bir yemek kursuna katılmaya karar verdim. "Kadınlar kültür taşıyıcılarıdır" demişti bir gazeteci arkadaşım. Yemek bana göre önemli, çünkü içimize alıyoruz. Enerjimize katıyoruz. Gerçekten zaman ve emek istiyor. Herşeyin paraya endeksli ve hazır tüketime kaydığı bu zamanlarda çok normal, bu işin outsource edilmesi.Gelecek pek iç açıcı görünmüyor bu noktada.
Diğer bir gelişme de, insanların yerlerini belli eden ciplerin artık kullanılmaya başlanmış olması. Yaşlı nüfusun yoğun olduğu bazı kasabalarda, vücutlarına bu cipi koyduruyorlarmış. Alzheimerlı birisi kaybolduğunda mesela, onu bulabiliyorlar. New York'ta baştan sona koşulduğu, halka açık 5 saatlik bir maraton var. Geçen yıl sporcuların ayakkabılarına cip konmuş ve maraton online izlenebilmiş. Örneğin arkadaşınızı takip etmek istiyorsunuz, onca kişi arasından cip sayesinde bulup, onu izleyebiliyorsunuz. Böyle böyle başlayıp, yakında her bebeğe bir cip takılmasından endişe ediliyor. Her an, nerede olduğunuz bilinecek, düşünsenize. "Big brother is wathcing you".
Sadece yer göstermek anlamında değil, kredi kartı bilgileri de yüklenebiliyor. Parmağınızı dokundurup, ödeme yapabilirsiniz. Ya da tüm medikal kayıtlarınız yüklenebilir vs.
"İşe yaramayan ve bizi gerileten şeyleri bırakmak; ancak değerleri korumak gerek." Bunu da aynı gazeteci arkadaşım söylemişti. Korumak istediğim, paylaşım, karşılık beklemeden vermek. Amerikalılar'ın bilmediği bir şey bu. Öğlenleri çeşitli milletlerden arkadaşlarla birlikte yemeğe çıkıyoruz. Genelde farklı mutfakları deniyoruz. Türk yemeklerine bayıldılar, özellikle Brezilyalılar. Normalde bir kişi sipariş versek 30 dolar ödediğimiz yerlerde; hep birlikte olduğumuzda kişi başına 15 dolar düşüyor. Yemekleri ortaya alıp, herbirini deniyoruz.Hem az ödemiş oluyoruz, hem de o mutfak hakkında daha fazla fikrimiz oluyor. Burdakiler bunu anlamıyor. Ekonominin içine düştüğü duruma şaşmamak gerek. Paylaştıkça, bolluk, bereket de artar. Anadolu kültüründe var bu. Misafire en güzel yer verilir, tekrar yemeğe döneceğim ama, varınla yoğunla yemekler hazırlanır. Burada al gülüm, ver gülüm. Bu durum uzun süredir burada yaşayan Türkler'de bile gözlemleniyor. En çok onlardan uzak kalmak istiyorsunuz, çünkü şark kurnazlığıyla Amerikalılık birleşince tehlikeli bir hal alıyor. Uzak durmakta fayda var.
Özetle yemek yapmaya devam, paylaşmaya devam.Brezilyalı ve Korelilerle iyi anlaşıyorum. Amerikalılar hakkında bir yorum yapmak için erken.
New York'tan Notlara Devam
Reviewed by Arzu Pınar
on
Ekim 22, 2010
Rating:
2 yorum
Burdaki cıstaktan uzak kalmak için bile değer oralarda olmaya. Hande Yener yeni bi remix albümü yayınladı sen oradayken..İsmi Uzaylı.... :(
:) Allah sabır versin.
Yorum Gönder