Güzel Diyelim Güzel Olsun


Döndüm memlekete. Biber gazları, makama taşıtılan sultan tahtları, seçim curcunası ve Fenerbahçe'nin şampiyonluğu karşıladı beni. Özlediğim Türk yemeklerini tattım, İstanbul'un sevdiğim sokaklarında yürüdüm, arkadaşlarımla, kuzenlerle görüştüm.Komşular hayal kırıklığına uğradı. ''Biz seni yalnız beklemiyorduk'' dediler.Ben de ''kimseyi bulamadığımı ama New York'a bayıldığımı'' söyledim.

Perşembe pazarına gittim hemen. Eve menekşeler, papatyalar, orkideler aldım. Çamaşır makinesini her çalıştırdığımda, ''bak bunun değerini bil, çamaşırlarını dışarıda yıkadığın 'laundry' e gitmek zorunda değilsin'' dedim kendi kendime.İş görüşmelerim de başladı. Saçlar fönlü, üstümde ciddi takımlarla kendimi 50 yaşında gibi hissettim. Tüm yılı gençlerle geçirince böyle giyinmeyi unutmuşum. Amerika'dan yadigar babetlerden vazgeçemedim pek. Sivri topuklu ayakkabılar BJK Plaza'nın asansöründe giyildi alelacele, görüşmeden sonra hemen çıkarıldı.

Bilgisayarım bozuktu, New York kazığı yemeyelim diye bekletiyordum. Istanbul geri kalmadı.250, 300 Euro gibi bir ana kart masrafı çıktı, yaptırmadım, laptopu 1 parmak açık, ekranı aralık, daha da beter durumda geri aldım. NY-İstanbul arası fiyat farkları inanılmaz dikkatimi çekti. Örneğin Apple Mac Air'in burada fiyatı 3200 TL, Amerika'da 1000 USD. Türk kazığı yememeye, herşeyi ucuz satılan yerden ısmarlamaya karar verdim. Örneğin çocuğum olursa, Küba'da doğurabilirim. Tüm sağlık harcamaları ücretsizmiş, dün doktor bir arkadaşım söyledi. Bir arkadaşımın da ucuza strawberry.com'dan ısmarladığı kozmetikleri gümrükte takılı kalmış. İnsanlar kazıklanmaya devam etsinler diye şikayet etmişler strawberry'i, mallar gümrükten çıkamıyormuş. Kozmetikleri de Türkiye'den almamaya karar verdim, fiyat farkı çok belirgin.

Hintli biriyle tanıştım, iş için üç yıllığına İstanbul'a gelmiş. Amerika'da ortak bir arkadaşımız var, sanal olarak o tanıştırdı, fiilen Istiklal'de buluştuk. O da İstanbul'un çok pahalı bir şehir olduğunu, insanların nasıl yaşayabildiğini sordu. Bilemedim, politikacılara mı sorsak bunun cevabını? Yoksa her şey güllük gülüstanlık diyip, çevremize pembe bir duvar mı örsek?Çünkü rotayı olumsuzluklara çevirmek, sürekli yanlışları görmek insanın enerjisini tüketen bir durum.NY'da aldığım eğitimlerde dili doğru kullanmanın, lider olmanın, eylemde bulunmanın üzerinde çok duruldu. Dili doğru kullanmak olumlu kelimeleri lugata almak anlamında. Bizim kültürümüzde de vardır. Eskiden Anadolu'da hanımlar son yemek için, ''bundan sonrası yok'' demek yerine ''arkası yufka'' derlermiş.Nasıl bir özen; ''yok'' bile demiyorlar. ''Yok'' demek, yokluğu çoğaltan bir durum çünkü.

Ben de bunun için içime mutluluk veren Audrey Hepburn'un fotoğrafını koydum, 3.Selim'in tahtını taşıyanların görüntüsüne yer vermek yerine. Aslında o resim maalesef şimdiki Türkiye'nin durumunu tam olarak gösteriyor.Yine de ben rotayı Audrey Hepburn'e, evdeki menekşelere, papatyalara, orkidelere çevirdim. Yoksa halimi sormayın, mahalledeki, azarlar gibi konuşan Çinli bayanın 'laundry'sini bile özledim.
Güzel Diyelim Güzel Olsun Güzel Diyelim Güzel Olsun Reviewed by Arzu Pınar on Haziran 04, 2011 Rating: 5

6 yorum

Vladimir dedi ki...

Hoşgeledin !!!

Gördüğün gibi taht ve saltanat mücadelesi devam ediyor memlekette :))

Arzu Pınar dedi ki...

:) memleket biter, o mucadeke bitmez.

Hilal dedi ki...

Arzu arkadaşım memleketine hoş geldin. Neden geldiniz ki diyeceğim ama geldiğiniz yer de bence Büyük Türkiye değil mi? Ya da burası Küçük Amerika?
Hilal Habibi

Arzu Pınar dedi ki...

Merhaba,

Amerika'da bir cografyo ogretmeni ''Turkiye Amerika'nin bir eyaleti mi?'' diye sormus ta, Turk arkadas ne cevap verecegini bilememis. :)

Biz kotu neyi varsa almisiz, bazi noktalarda cok benziyoruz, dogru.

Deniz dedi ki...

Ne güzel yorumlar bırakıyorsunuz, aynen katılıyorum!:)
www.LensMarket.Com

Sinan Toydaş dedi ki...

Tekrardan hoş geldin Arzucum... Bir sefere daha palnlı daha kalabalık buluşmak dileğiyle...