Amerika Sonrası

Tom Hanks'le Julia Roberts'n başrollerini paylaştıkları ''Larry Crown'' filmi Amerika'nın şimdiki halini çok güzel gösteriyor. Banka kredisini ödeyemeyen ve evinden olan Larry, mutsuzluktan ölmek üzere olan öğretmen Mercedes bana çok tanıdık geldiler. NYU'da dersleri bir saat önce bitirmeyi teklif eden öğretmenler aklıma gelince gülümseyerek, hafif bir özlemle izledim filmi.

New York'tan döneli iki ay oldu, ancak bana yıllar öncesinde kalmış gibi gelmeye başladı bile.Otuzumdan sonra, hatta kırka yakın New York'a gitmiş, oda kiralamış, yeniden öğrenci olmuş, Korelisinden Brezilyalısına pek çok milletten arkadaş edinmiştim. New Yorker'ların yalnız ve savaşçı yaşam tarzlarını gözlemlemiş, karlı ve keskin rüzgarlı havalarla baş etmek zorunda kalmış, Central Park'ta uzun uzun yürümüş, sürekli Uzakdoğu yemekleri yemiş, kahve tiryakisi olmuştum.

Ailemi kaybettikten sonra tamamen içime attığım konuları ilk kez Gana kökenli arkadaşım Nana'yla paylaşmış, Gül'le birbirimize terapi uygulamış, uzun uzun birinin gözlerine bakmayı, o mavilikte kaybolmayı New York'ta yaşamıştım. Kapitalist, uzak, soğuk, acımasız görünen New Yok'ta.

Bir arkadaş bloga şu yorumu bırakmıştı: ''Sen orada kendine yakınlaştın." Kesinlikle çok doğru bir tespit.Kendime yakınlaşırken, insanlara da yakın oluyordum. Isimleri, deneyimleri, görüşleri önem kazandı benim için. Zamanları da öyle Artık geç kalmıyorum, randevulara zamanında gidiyorum.

Eskiden sık görüşmediğim pek çok kişi beni aramaya başladı. Görüşünce sohbetlerinin ne kadar güzel ve pek çok ortak noktamız olduğunu gördüm. Çeşitlilik sever oldum. Pek çok kişiyle görüşmek, yeni yerlere gitmek, yeni deneyimler elde etmek...

Yakın görünüp, sözleriyle yaralayanlarla, geleceğe dair hep olumsuz tablo çizenlerle de görüşmemeye başladım.Daha önce nasıl dikkatimi çekmediğine şaşırdım.Ancak çevremiz, kafamıza aldığımız düşünceler, vizyonumuz çok önemli.Aşağıya çekenler var, faydası dokunanlar da.

Daha iddialı konuşmaya başladım. Tipik Amerikan tarzı :) ''Amerika'dan yeni dönen herkes te böyle neşeli, canlı konuşuyor'' dedi eskiden yanında çalıştığım Genel Müdürüm. Telefonda cıvıldıyordum. "Şöyleydi de, böyleydi de. Kış zordu ama okul iyiydi de...''Bir yılı üç beş dakikaya sığdırmak ve olabildiğince çok şey paylaşmak istiyordu

m.

Başkalarının haklarına saygılı davranmayan insanları çok sert uyarır oldum. Amerika'da sırada beklerken, önünüzdekine yapışmıyor, biraz mesafe bırakıyorsunuz. Burada öyle bir yer olunca, gelip önünüze geçiyorlar."Ilk ben geldim, sonra siz, sonra siz, sonra da siz.Şöyle geçin lütfen.'' diyerek adamları sıraladım geç
ende. Adamlar şaşkınlıktan dediğimi yaptılar.

Amerika'da yeme-içme çok pahalı ama karşılığını alıyorsunuz. Burada en gözde mekanlarda, lezzetsiz yemekler, kötü servis, aşırı pahalı içkilerle şok yaşadım. ''Nasılsa herkes geliyor'' havasındalar. Eskiden hep gittiğim yerleri hayatımdan çıkardım, daha önce hiç bilmediğim Beyoğlu'nda Fransız Kültür'ün cafesi gibi yerlere takılmaya başladım. NY'u ne zaman özlesem bir Çin lokantasına girdim, ancak hüsran oldu.Orada bana en normal gelen yemekler Çin, Tai, Japondu ve çubuklarla yemeye alıştım. Ama burada maalesef oradaki tadı bulamadım. Hele favorim General Tzo tavuğunu hangi Çin'in tarifine göre yapıyorlar hiç anlamadım.Çin salatası diye de bildiğimiz marul salatası getiriyorlar.

Nedensiz alışveriş te yapmıyorum artık. Özellikle tekstil burada oraya göre çok pahalı. Eskiden can sıkıntısının üstesinden mağazaları dolaşarak geliyordum.Şimdi Macys'i, Union Square'i özlemiyor değilim ama çivi çiviyi söktü sanırım ve alışveriş tutkumun üstesinden geldim.

Türkiye'ye döndüm döneli gündem o kadar hızlı ki.Sabah flaş bir olay oluyor, öğlene başkası, akşama bir başkası. Haber müdürü çok yakın bir arkadaşım var. Her olayda ''bu akşam yine gazetede kalacak, hayatta çıkamaz'' diye düşünmeden edemiyorum. Ancak bu olayların bir kısmıysa tamamen manipulasyon. Kriz çığırtkanlığı, arada bir sürekli gündeme taşıdıkları deprem haberleri gibi.Amerika'da ''action'', eylem önemlidir. O yüzden gelişmişler. Deprem riski var, tamam. Ne yaptın? Hangi önlemleri alıyorsun? Pıssss.Bizde sadece konu var. En çok kaybetmemek istediğim çözüm odaklı eylemde bulunmak. ''This is the fact. These are the actions I am taking.'' That's all.

Ingilizce hocalarımı da özledim. Birinin bebeği oldu. Bir de Bally ile Charlie gözümde tütüyor.Evsahibimin iki köpeği olur kendileri.Biri küçük ve şişko; Charlie Brown diye takılırdık. Yatağıma atlarken zorlanıyordu, ben kaldırıp, koyuyordum. Diğeri büyük, siyah, bildiğiniz sokak köpeği görüntülü, Labrodor, Rotweiler karışımı.Az çektirmedi bana.Her evden çıkışımda, önüme geçip havlayan, beni korkutan Bally.Ev sahibim Alman, çok disiplinli. Köpeklerin, onun yanında çıtı çıkmazdı. Ama Bally'nin yanlız kalma fobisi varmış, dişi bana geçiyordu. Evden çıkabilmek için evin bir köşesine yemini atıyor, koşa koşa kaçı
yordum.O da yemi yer yemez, arkamdan kovalıyordu. Giderken, iki köpek uğurladılar beni. Havlamadı Bally, sessiz sessiz homurdandı.Sanki anladılar temelli gideceğimi, değişikti halleri, durgun durgun gözlerime baktılar. Beni ağlattılar. New York'tan en çok o köpekleri özlüyorum.

Istanbul'unsa sokak kedilerine bayılıyorum. New York dünyanın en çok fare olan şehri. Yine de sokakta kedi yok, sokak hayvanlarını barınaklara koyuyorlar. Ama insan tembel tembel patilerini yalayan kedileri özlüyor o şehirde.

Amerika Sonrası Amerika Sonrası Reviewed by Arzu Pınar on Temmuz 31, 2011 Rating: 5

3 yorum

CherrybLossomgirL dedi ki...

süper bir dönüş olmuş bence, insan ülkesini tatile gidince bile özlüyor.Sonra ülkesine dönünce de oraları. çıkılmaz bir döngü işte.

ama galiba oralarda çin yemekleri daha güzel ???

Arzu Pınar dedi ki...

kesinlikle daha guzel.burdakilere cin demek dogru degil bence.

ama diger konular tartisilir. :) oranin bazi, buranin bazi taraflari daha guzel.turkiye'nin kizlarina diyecek yok mesela :)

CherrybLossomgirL dedi ki...

evet , bence de bu coğrafyanın kızları daha güzel ;)