Meğer Cadılar Zeki Kadınlarmış

Bir süredir izlemek için sabırsızlandığım Lucy filmi dün vizyona girdi ve maalesef bende hafif hayal kırıklığı yarattı.  Bol aksiyonu, efsane oyuncuları; Old Boy'dan tanıdığımız Choi Min-sink ve karizma Morgan Freeman ile birlikte Scarlett Johansson'ın güzelliğiyle göz dolduruyor film. Eğer beynimizi sınırsız olarak kullanabilseydik, ne olurdu sorusuna cevap veriyor.Ancak içinde daha önce herhangi bir kitapta değinilmemiş olan, tek bir yenilik yok. Biraz Matrix'ten, biraz felsefeden, biraz oradan, biraz buradan. Scarlett Johansson'a da herhalde ''akıllandıkça, daha duygusuz görün'' demiş olmalılar ki, filmde beyin kapasitesi artıkça ifadesi daha da donuklaşıyor. Ancak ne zeka, ne de oyunculuk fışkırdığı söylenemez.

Tüm bu eleştirilerim arasında 2 şeyi beğendim. Birincisi tarihteki ilk kadının ismi de ''Lucy''miş. Filmin ana karakteriyle, Lucy'e gönderme yapmaları hoşuma gitti. Gerçi Lucy, bana göre filmin yönetmeni Luc Besson'ın Tanrıcılık hayali olmuş. Çünkü kazayla kanına karışan bir madde sonucu, beyninin sınırlarını zorlayan, sonunda da %100 kapasiteye ulaşan Lucy her türlü insan üstü yeteneği göstermeye başlıyor. Filmin yönetmeni Luc'un, kendi ismine bir y ekleyerek, erkek kromozomu olan y nin tersine, beyaz perdede dişileşerek Lucy olduğunu düşündürttü. Mistiklerin hayat hikayelerini okuduysanız, telekinaziden telepatiye, zamanda yolculuktan, evrenlerde başka diyarlara gidip gelmelerine dair çeşitli hikayelerini de biliyorsunuzdur. Nihai amaç, kendinden bir ışık bedeni oluşturarak, karma çarkından sıyrılıp; O'na karışmaktır ki filmde de neredeyse bu anlatılıyor.Tek sorun dediğim gibi, Matrix'le ısınmaya başladığımız bu süreçte, bizim sınırlı insan beyinlerimizle imajine edemeyeceğimiz zekada sahnelerin önümüze çıkarılarak şok edilmememiz. Lucy'de maalesef her sahne, tanıdık, bildik, bir oradan, bir buradan.Bir tek  tarihteki ilk kadın olan Lucy ile adaşlığı yaratıcı bir yaklaşımdı.İnsanın geçmişiyle, geleceğini bir sahnede buluşturmaları. İlkel insanla, Tanrısının karşılaşmaları anlamlıydı.

İkinci beğendiğim de, kerametleri zekaya bağlamaları oldu. Filmin bir sahnesinde Lucy için ''cadı'' denmesi, ampülleri yaktı bende. Cadılar... Düşünceleri okuyabilen, hastalıkları anlayabilen, kargaya, kediye, başka varlıklara kolaylıkla dönüşebilen, süpürgelerle uçabilen, objeleri uzaktan haraket ettirebilen kadınlar. Lucy, beynini daha fazla kullanabildikçe, büyü veya mucize gibi görünen türlü yeteneğe de kavuşuyor. Zamanda bile yolculuk yapabiliyor ki izlerken insana hiç de olağanüstü gelmiyor. Hatta bunu yapabilenler olduğuna inandığım gibi, ne büyüymüş, ne keramet, meğer bizden daha zekilermiş diye düşündüm filmi izlerken.




Bu kadar eleştiriye rağmen, filmin konusunu benim gibi ilginç bulup, aksiyon da izlemek isterim derseniz, sizin için şöyle özetleyebilirim:  Uyuşturucu kaçakçılarının eline düşen Lucy, kurye olarak kullanılmak üzere, vücudunun içine konulan maddenin kanına karışmasıyla beynini normal insanlara göre daha yüksek kapasitede kullanmaya başlıyor. En sonunda %100'e kadar ulaşan Lucy'de insanlığın sınırsızlığını görüyoruz.

Not: Kemikleri bulunabilen ilk kadına neden Lucy isminin verildiğini merak ediyorsanız; cevabı Beatles'ın ''Lucy in the sky with diamonds'' şarkısından esinlenmiş olmaları.Dinlemek istereniz:





Meğer Cadılar Zeki Kadınlarmış Meğer Cadılar Zeki Kadınlarmış Reviewed by Arzu Pınar on Ağustos 09, 2014 Rating: 5

Hiç yorum yok