GENÇLERE VE YAŞ ALANLARA BİLGELERDEN 2 DERS



İş dünyasında, son dönemde, jenarasyonel farklardan o kadar çok bahsediliyor ki; binlerce yıldır var olan bu konunun yeni bir keşif olduğunu sananlar bile olabilir. Doğduğumuz yıllar, cinsiyetlerimiz, etnik kökenimiz, aldığımız eğitim, hatta sağlığımız, fiziksel durumlarımız bile, birbirimizden farklı olmamıza yol açıyor. Hayatı algılayışımız, motivasyonlarımız, değerlerimiz; çeşit çeşit... Önemli olan farklılıklarımızı koruyarak, hep birlikte yaşamanın bir yolunu bulabilmek; anlaşarak, büyüyebilmek. Becerebildik mi? Çok küçük bir azınlığımız dışında, benim cevabım ''hayır'' olurdu.


''Herkes aklını pazara çıkarmış, yine kendi aklını almış.''

diye güzel bir atasözümüz vardır. İnsanların kendilerini diğerlerinden üstün gördüğüne, en çok kendi düşüncelerini beğendiğine dem vurur. Öyledir de. Ancak bu benmerkezcilik, gelişmeyi durdurur. Bundan dolayı geçmiş dönemlerde ustaların, öğrencilerinde aradığı öncelikli niteliklerden birisi, açık olmalarıymış: Yeni düşüncelere, fikirlere, insanlara... Kendine, kendi fikirlerine aşık insanlara kapı açılmaz, inatçılık hoş görülmezmiş. 40 yaşının üstündeki talipleri kabul etmeyenler varmış. Kişiliğin oturmuş olması, kendi fikirlerine inatla tutunması ve o kişiyi değiştirip, dönüştürmenin zor olmasından dolayı. Bu ayrımcılığa girer mi? Evet, bence girer. Çünkü 40 yaş üstündekilerinin de dönüşme potansiyeli vardır, gençlerdeki kadar hızlı olmasa bile. 

Bir başka seçim kriteri de, taliplerin iradeleriymiş. Hazzı ne kadar erteleyebiliyor, amacına ulaşabilmek için diğer istek ve hırslarından vazgeçebiliyor mu? Bu kadim Mısır medeniyetinde, bilgeliğe talip olanların, türlü sınavlardan geçmek için ölümü göze almaları anlamına gelirmiş. Çünkü inisiye olmak amacıyla tapınağa adım atan, iradesinin en zorlu şekilde sınanacağı adaylara, eğer başaramazlarsa, artık geri dönüş hakkı tanınmazmış. 

Eski Yunan'da da, örneğin Sokrates öğrencilerini en sportmenler arasından seçermiş. Kimin sporla bedenini en mükemmel hale getirebildiğine ve disiplinine bakarmış. Bu da fiziksel ayrımcılığa mı giriyor? Evet. Şişman birisi Sokrates'in öğrencisi olamaz mıydı, yani? Ne büyük haksızlık! Çabuk sonuca da varmamak lazım. Spor, gençlerin zora gelebildiklerini gösteren bir metafor. 

Günümüzde nörobilimin gelişimiyle, ustaların eskiden, belki de deneyimsel yöntemlerle öğrendikleri bazı bilgilerin arka planına ışık tutabiliyoruz. Hazzı erteleme, beynin ön lob diye adlandırılan bölgesinin aktif olduğunu gösteriyor. Bu da sadece güdüsel davranmadıkları; akıl, mantık ve vicdanlarıyla, daha doğru karar verebildikleri anlamına geliyor.

1960'lı yıllarda, Stanford Üniversitesi'nden Walter Mischel'ın uyguladığı marshmallow deneyi bize önemli bulgular sunuyor.  Dört-beş yaşlarındaki çocukların önlerine, bir tane marshmallow konulur ve eğer yemezlerse, 20 dakika sonra ikincisini alacakları söylenir. Bazıları dayanamayıp yer, bazıları da sabreder. Test burada sona ermez. Katılımcıların, ilerleyen yıllarda, hayatları takip edilir ve sabredenlerin  daha başarılı oldukları tespit edilir.


''Bugünün gençleri lüksten hoşlanıyor. Kötü davranışlar benimsiyor, olumsuz tutumlar kazanıyor. Beden eğitimi ve sporla ilgileneceklerine boş sözlerle zaman geçiriyorlar. Öğretmenleri önünde bacak bacak üstüne atıp, bildiklerini okuyorlar. Misafirin önünde gelişigüzel konuşuyorlar. Yaşlılara saygı göstermiyorlar. Onlar odaya gelince yerlerinden kalkmıyorlar. Sofrada güzel yemekleri kapışıyorlar, çok yiyip içiyorlar.”

diyordu Sokrates, günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce. Yine de gençlerden umudunu hiç kesmedi ve onların uğruna hayatını vermekten çekinmedi. Tanrıya inançlarını sarsarak, gençleri zehirlemek suçundan ötürü, Baldıran zehirini içerek, ölüme mahkum edildi büyük Sokrates.

Günümüzde çoğu yetişkin, gençlerle ilgili çok dertli. Özellikle de iş dünyasında. Kendilerinin üstlerine davrandığı gibi, saygılı, bir denileni iki etmeyen, çıt çıkarmayan, itaatkar kişiler göremiyorlar karşılarında. Yani pazarda aradıkları yine kendi akılları, onu bulamıyorlar. 

Gençler de, yaşlılardan şikayetçi... Birbirinden razı olan çok az özetle.

Bu sorunu nasıl çözebiliriz diye düşündüğümde Sokrates'i hatırladım. Belli ki benzer sorunlar binlerce yıldır var. Ancak Sokrates pes etmemiş, gençleri gözden çıkarmamış. Sözünü herkese söylemiş ancak öğrencisi olarak seçtikleri disiplinli, zora gelebilen ve  yeniliklere açık olanlarmış. Onlarla daha yakın, birebir çalışmış. Bildiklerini de didaktik bir biçimde aktarmak yerine, sürekli sorular sorarak, öğrencilerini sorgulamaya, cevapları bulmaya yönlendirmiş.

- Değerli yaş alanlar,

Karşınızdakinden koşulsuz itaat beklemenin, sadece siz üstlerinize saygılı olduğunuz için doğal hakkınız olduğunu düşünmeyi bırakmaya ne dersiniz?

Bunun için onlarda güçlü bir arzu, hatta hayranlık uyandırmalısınız. Yani kendinizi, şirketinizi bir çekim merkezi haline getirmelisiniz ki; talipler sıraya dizilsin, türlü sınavlara tabii tutulmayı, zora koşulmayı göze alabilsinler. Sizinle birlikte geçirecekleri deneyimin kendilerini büyüteceğine ve bunu başka hiç bir kurumda, başka hiç bir yöneticiyle yapamayacaklarına emin olsunlar.

- Sevgili gençler,

Çok değerlisiniz, bir eşiniz ve benzeriniz yok, biricik ve çok özelsiniz. Ancak iş dünyasında kimse ebeveyniniz, hizmetkarınız, sizi geliştirmekle, mutlu etmekle, istediğinizi hemen vermekle yükümlü insanlar değil. Müdürünüz başka bir dünyadan gibi olabilir, sizi anladığını düşünebilirsiniz. Yetenekleriniz ve kapasitenize göre, sizi basit işlerle meşgul edebilir. Ancak unutmayın, o da sizi tanımıyor. Kendinizi göstermek, güven kazanmak ve ön lobunuzu geliştirmek için, bu işleri birer fırsat olarak görebilirsiniz. Geçmiş dönemde taliplerin geçtiği zorlu sınavları hatırlayın. Vazgeçenler ilerleyemedi, sabredenler amaçlarına ulaştı. 
GENÇLERE VE YAŞ ALANLARA BİLGELERDEN 2 DERS GENÇLERE VE YAŞ ALANLARA BİLGELERDEN 2 DERS Reviewed by Arzu Pınar on Mayıs 27, 2018 Rating: 5

Hiç yorum yok