Oyunun Kuralları Değişiyor
Dale Carneige'in kitapları baştan sona, insanlarla iyi geçinmek için eleştirilerini kendine saklamak, nazik ve karşısındakiyle ilgili olmak üzerine. İnsanlar kendi isimlerini duymaktan hoşlanırlar, asla karşınızdakine ''yanılıyorsun'' demeyin, emir vermeyin, gülümseyin gibi tüyorlar veriyor. İletişimci olarak önerilerine katılmamam mümkün değil. Özellikle de mesleğiniz insanlarla ilgiliyse, ilişki kurmayı ve sağlıklı bir şekilde sürdürmeyi bilmeniz sizden bekleniyor.Şirketlerde 360 derece performans değerlendirmeleri yapılıyor ve nasıl bilindiğiniz sadece üstünüze değil, astlarınıza, başka departmanlardaki çalışma arkadaşlarınıza da soruluyor.İnsanlarla ilişkilerle ilgili kendinizi gelişmeye açık görüyorsanız, kitaplarını önerebilirim. Kazanmaya kitlenmiş, dışa dönüklülüğün takdir topladığı günümüzde tavsiyelerini uygularsanız, iletişim odaklı çatışmaları fazla yaşamazsınız.
İnsan ilişkileri bu kadar ön plandayken, yine de manipülatif, baskı kurarak ve korkutarak yöneten, farklı görüşlüleri ''sorun çıkaranlar'' olarak gören ve onlardan ilk fırsatta kurtulan yöneticiler de kurumsal hayatta varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Diğer yanda sırf iyi görünmek uğruna, karşısındakine övgüler yağdıran ancak gerçekte ismini bile hatırlamayan, suya sabuna dokunmayan ve hep güçlünün yanında olanlar da farkındalığı yüksek olanlar tarafından hemen tanınabiliyor. Ne derseniz, diyin hep tastik edip, kendine özgü hiç bir fikri olmayanlar, değer üretmeyenler, ancak herkesle iyi geçinenler...Günümüzde şirketlerde böylelerine de yer var.
1930'larda basıldı Carneige'in ''Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı'' isimli kitabı.Sonrasında bu konuyla ilgili eğitimleri ve diğer kitapları günümüze kadar ulaştı. İçindeki bilgiler hala güncelliğini koruyor. İnsanları kırmadan, incitmeden başarıya yönlendirmek, dostça yaklaşmak, karşınızdakileri dinlemek, anlayış göstermekle ilgili pek çok örneği içeriyor. 2010'lardaysa artık bu bilgilere yenilerinin eklenme zamanı. Dijital, dünyayla her an bağlantıda olan, kendine sadık bir kuşak söz konusu. Uzmanlar yöneticilerde de çok hızlı bir değişim yaşanacağını; korku ve yıldırma bazlıların da; bukelamun gibilerin de artık var olamayacaklarını belirtiyorlar. Çünkü yeni kuşak kendinden emin ve değişimden korkmuyor. Eski tatkiklerle yönetilemiyorlar, rekabetçi değiller ve iş yerinde eğlence istiyorlar. Saygılarını kazanmak daha zor.
Dün akşam Metin Bobaroğlu'nin eskiden ATV'de yayınlanmış olan Aşure isimli programının CD'lerini izledim. Ariflerin yöntemlerini anlattı.Onlar ''korkutmazlar, ezmezler'' dedi. Unutturmakmış yolları. İnsana kendi egolarını unuttururlarmış; hayran bırakarak. Egosunu, benliğini bırakansa kötü huylarını terke, yani değişime hazır hale gelirmiş. İnsan güzele hayran kalır, gerçek bir sanat eseri karşısında nefesi tutulur.Gerçek bir lider karşısında da saygı duruşuna geçer, ancak bu ne korkudan ne de düzene uyma zorunluluğundandır.Hayranlık saygıyı beraberinde getirir.Düşündüm de en yüksek performansa, hayran kaldığım liderlerin yanında ulaşmıştım. Üstümdekiyle uyumlanamadığımda ise, artık ben de orada değildim. Anladım ki hayran kaldığınızda almaya açık hale geliyorsunuz, alınmıyorsunuz. Aslında karşınızda gördüğünüz ve ilginizi, beğeninizi çeken her özelliğin tohumu sizde de var. Şirketlerdeki görünürdeki hiyerarşinin altında geleceğin lideri olarak yetiştiriliyorsunuz.
Günümüzün gerçek liderlerin yolunun da ariflerin yoluna benzer olduğunu düşünüyorum. Carneige'in belirtmiş olduğu gibi empati, anlayış ve açıklık gibi özellikleri benimsemiş ve uyguluyor olacak. Bunlar zaten sağlıklı bir iletişimin temelleri.Ancak insan psikolojisinde derinleşmek, herkesi kendinde, kendini herkeste bulma zamanı. Bunun sırrı da bırakın bu yüzyılın başını, daha da eskilerde saklı. Gelecek sadece belli bir kesimin yükseldiği, diğerlerinin dışlandığı bir toplumla değil, çok sesliliğin bir arada yaşayabilmesiyle var olacak. Bugüne kadar savaşçı, tuttuğunu koparan, dışa dönükler başarılı oluyordu; artık sessiz, salim, kapalı görünenlerin de gücü keşfediliyor ve bu kişilerden çok şey bekleniyor. İç seslerini dünyaya ulaştırmaları, sorunları çözmeleri, yenilikleri getirmeleri... Liderlerin bu farklı kişiliklerin ezilmeden, dışlanmadan bir arada olabilecekleri ortamları yaratmaları çok sesliliği, çok kültürlülüğü yönetmeleri, niyetlerinde samimi, sahtelikten uzak insanlar olmaları gerekiyor. Kişisel bütünlüğe ulaşmış, karşısındakinin ismini, cismini, özlemlerini, hayallerini bilen, hakikaten umursayan, korkmayan, vizyoner, gerçek, sahici insanlar kalıcı olabilecek. Geleceğin Yönetim Kurulları'nda arifleri görür müyüz, ne dersiniz?
İnsan ilişkileri bu kadar ön plandayken, yine de manipülatif, baskı kurarak ve korkutarak yöneten, farklı görüşlüleri ''sorun çıkaranlar'' olarak gören ve onlardan ilk fırsatta kurtulan yöneticiler de kurumsal hayatta varlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Diğer yanda sırf iyi görünmek uğruna, karşısındakine övgüler yağdıran ancak gerçekte ismini bile hatırlamayan, suya sabuna dokunmayan ve hep güçlünün yanında olanlar da farkındalığı yüksek olanlar tarafından hemen tanınabiliyor. Ne derseniz, diyin hep tastik edip, kendine özgü hiç bir fikri olmayanlar, değer üretmeyenler, ancak herkesle iyi geçinenler...Günümüzde şirketlerde böylelerine de yer var.
1930'larda basıldı Carneige'in ''Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı'' isimli kitabı.Sonrasında bu konuyla ilgili eğitimleri ve diğer kitapları günümüze kadar ulaştı. İçindeki bilgiler hala güncelliğini koruyor. İnsanları kırmadan, incitmeden başarıya yönlendirmek, dostça yaklaşmak, karşınızdakileri dinlemek, anlayış göstermekle ilgili pek çok örneği içeriyor. 2010'lardaysa artık bu bilgilere yenilerinin eklenme zamanı. Dijital, dünyayla her an bağlantıda olan, kendine sadık bir kuşak söz konusu. Uzmanlar yöneticilerde de çok hızlı bir değişim yaşanacağını; korku ve yıldırma bazlıların da; bukelamun gibilerin de artık var olamayacaklarını belirtiyorlar. Çünkü yeni kuşak kendinden emin ve değişimden korkmuyor. Eski tatkiklerle yönetilemiyorlar, rekabetçi değiller ve iş yerinde eğlence istiyorlar. Saygılarını kazanmak daha zor.
Dün akşam Metin Bobaroğlu'nin eskiden ATV'de yayınlanmış olan Aşure isimli programının CD'lerini izledim. Ariflerin yöntemlerini anlattı.Onlar ''korkutmazlar, ezmezler'' dedi. Unutturmakmış yolları. İnsana kendi egolarını unuttururlarmış; hayran bırakarak. Egosunu, benliğini bırakansa kötü huylarını terke, yani değişime hazır hale gelirmiş. İnsan güzele hayran kalır, gerçek bir sanat eseri karşısında nefesi tutulur.Gerçek bir lider karşısında da saygı duruşuna geçer, ancak bu ne korkudan ne de düzene uyma zorunluluğundandır.Hayranlık saygıyı beraberinde getirir.Düşündüm de en yüksek performansa, hayran kaldığım liderlerin yanında ulaşmıştım. Üstümdekiyle uyumlanamadığımda ise, artık ben de orada değildim. Anladım ki hayran kaldığınızda almaya açık hale geliyorsunuz, alınmıyorsunuz. Aslında karşınızda gördüğünüz ve ilginizi, beğeninizi çeken her özelliğin tohumu sizde de var. Şirketlerdeki görünürdeki hiyerarşinin altında geleceğin lideri olarak yetiştiriliyorsunuz.
Günümüzün gerçek liderlerin yolunun da ariflerin yoluna benzer olduğunu düşünüyorum. Carneige'in belirtmiş olduğu gibi empati, anlayış ve açıklık gibi özellikleri benimsemiş ve uyguluyor olacak. Bunlar zaten sağlıklı bir iletişimin temelleri.Ancak insan psikolojisinde derinleşmek, herkesi kendinde, kendini herkeste bulma zamanı. Bunun sırrı da bırakın bu yüzyılın başını, daha da eskilerde saklı. Gelecek sadece belli bir kesimin yükseldiği, diğerlerinin dışlandığı bir toplumla değil, çok sesliliğin bir arada yaşayabilmesiyle var olacak. Bugüne kadar savaşçı, tuttuğunu koparan, dışa dönükler başarılı oluyordu; artık sessiz, salim, kapalı görünenlerin de gücü keşfediliyor ve bu kişilerden çok şey bekleniyor. İç seslerini dünyaya ulaştırmaları, sorunları çözmeleri, yenilikleri getirmeleri... Liderlerin bu farklı kişiliklerin ezilmeden, dışlanmadan bir arada olabilecekleri ortamları yaratmaları çok sesliliği, çok kültürlülüğü yönetmeleri, niyetlerinde samimi, sahtelikten uzak insanlar olmaları gerekiyor. Kişisel bütünlüğe ulaşmış, karşısındakinin ismini, cismini, özlemlerini, hayallerini bilen, hakikaten umursayan, korkmayan, vizyoner, gerçek, sahici insanlar kalıcı olabilecek. Geleceğin Yönetim Kurulları'nda arifleri görür müyüz, ne dersiniz?
Oyunun Kuralları Değişiyor
Reviewed by Arzu Pınar
on
Mayıs 03, 2012
Rating:
4 yorum
Ülkemizde, yani insan kaynağının en bol olduğu ülkede, yani alınganlar diyarında, vaktinden önce başarısı ile sivrilmişlerin işinin bir süre sonra ayak kaydırma eylemleri sayesinde zor olacağını düşünüyorum ben. İnsan bolluğunun olduğu yerde en kolay harcanan şey insan zira.
Ayak kaydırmaların gücünü yadsımıyorum. Ancak daha önce başardılar, yine başarırlar.Başka yerlerde. İyi yöneticilerini kaybedenler düşünsün.Baksana devler batıyor, farklılık yaratamadıkları için.İnsan harcamak kolay evet, ama farklılık yaratan yine insan.Onları nasıl kazanacaklar?
Yönetici olarak baktığımızda bölgesel ya da ülkeler arası farklılıklar olabilir. ülkem adına kavgacı, bağırıp çağıran, sürekli masaya yumruk vuran yönetici devri kapanmak üzere artık sakinlik istiyor insanlar ama nerdeee...
belki bununla paralel bireyler arası iletişim döneminde de yeni bir çağ başlar. malum bugüne kadar sevişmek yerine savaşarak iletişim kurmayı yeğleyen bir topluluk olduk.
İnsanlarda sevişme isteği de bırakmazlar yakında diyecektim ki, yurdum insanını düşündüm, vazgeçtim. Yeni bir çağ başlayacak elbette, acıdan geçip, güzelleşiriz bleki bizler de.
Yorum Gönder