Balpareler ve diğerleri

Yaşlıları ikiye ayırıyorum; ağzından bal damlayanlar ve sürekli şikayet edenler. Gerçi kimse için yaşlı demek, kimseyi yaşlı hissettirmek istemiyorum. Ben de bazı yaş grupları için yaşlı sayılırım. Ancak diyalog olduğu sürece yıllar iki insanın arasına yığılmıyor. Lakin nerede birbirini anlamayan, dinlemeyen, suçlayan kişiler varsa, bir süre sonra ipler kopuyor. Baba çocuğunun kendisini aramadığını söyleyerek hayıflanıyor, çocuk veya gençse zamanını sürekli yakınan yaşlıları dinleyerek tüketmek istemiyor. Buradaki gencin 15 mi, 45 mi olduğuna siz karar verin artık.

Ediz Hun'un verdiği bir seminere katılmıştım bir keresinde. Çevre sorunlarına duyarlı olmakla ilgiliydi seminer ve Ediz Hun Yeşilçam anılarıyla, hayatından kesitlerle çok ilginç ve eğlenceli kılmıştı sunumunu. 70 yaşına gelmiş, hala yakışıklı ve çok etkileyiciydi. Büyükada'da yaşıyormuş.Keşke yakından tanısaydım da ara ara ziyaretine gitsem, sohbet etseydik diye düşünmüştüm. 70 yaşındaysanız ve Ediz Hun gibiyseniz size yaşlı denilemez. Bu örneği kimileri 70'lerinde eve kapanmışken, onun farklı bir yol izlediğini gösterebilmek için verdim.

Salıları seminerlerine gittiğim Metin Bey de adada yaşıyor.Keramet Büyükada'da mıdır, ne

dir? Onun da bilgisine, kültürüne diyecek yok. Hele sevecenlik ve espri yeteneğiyle birleşince, bir keyif bir keyif... Pek göstermiyor ancak sanırım altmışlarında, orta yaşlarında.

Bir de sürekli hastalıktan, hayatın olumsuzluklarından, kayıplardan bahseden yaşlı tanıdıklarım var.İçimden kaçmak, hızla uzaklaşmak gelse de; bizde yaşlılara saygı içimize işlemiş değerlerden. Belki bir gün onların durumunda olduğumuzda, bize de düzgün davranılsın diyedir. Ancak sizi saygı duruşuna dikiyorlar. Sürekli hayıflanıyor, aynı şeyleri anlatıyor, kendileriyle ilgilenilmediğinden şikayet ediyor, mümkün mertebe de bir şey istiyorlar.Geçende sinemada bir bayan, paketlerini, paltosunu yanıma koydu, göz kulak olmamı istedi; ''Aman kızım sen bak emi.'' İyi de sinema salonunu karanlık, onlara mı bakayım, filme mi?Neyse yanımdaki koltuk doldu da, bayan paketleri ayağının altına, güvenli alana almak durumunda kaldı. ''Aman kızım sen şunu araştır. Aman kızım şunu tamir ettir. Aman kızım şunu ver.'' Bugünlerde bol miktarda duyduğum cümleler.

Geçende bir arkadaşımın telefon konuşmasına şahit oldum. Oğlu aradı, onbeş gündür gelmiyormuş. Çocuk herhalde hiç konuşmadı:"Aramadın da, sormadın da, gelmiyorsun da...''On dakika azarlandı çocuk, sonra telefonu kapadılar. Bir onbeş gün daha gelmez herhalde dedim içimden.Oysa sorumluluk sadece gençlerde değil. Sohbet etmekten ve birlikteliklerinden keyif alsalar, sık sık ziyaret etmezler mi?

Ediz Hun kırkında, Norveç'e üniversite tahsili yapmaya gitmiş.''Dillerini anlamıyordum, öğrendiğim herşeyi unutmuşum. Ders çalışırken çok zorlanıyordum'' demişti.Herkes ''sen ünlüsün, aktörsün ne işin
var oralarda, bu yaşta, okulda'' diyormuş.''Vazgeçmedim, çalıştım, direndim.İşte şimdi karşınızdayım'' demişti Ediz Hun. Yüzlerce seminer veriyormuş, çevreyle ilgili köşe yazıları yazıyor, üniversitede ders veriyor.
O seminerde insanın geleceğini bugünden yarattığını çok net anlamıştım. İnsan kırkında yeni bir meslek kazanabiliyor ve geleceğini şekillendirebiliyordu. Tabi buna kaç kişi cesaret edebilir?

Metin Bey'in de kaç kitap okuduğunu bilemiyorum. İnsanın kendisini böylesine yetiştirebilmesi hayranlığımı kazanıyor. Salıları onu dinlemeye pek çok profesör, felsefe hocası geliyor. Kimsenin sesi çıkmıyor.Onun yerine başka birisi konuştuğunda ise; ''yok Hegel bunu demişti, şunu atlamışsınız, Heidelberg'e göre'' diyip, bilgilerini ortaya dökmek için yarışıyorlar.Ben Metin Bey'i hiç ''beni aramadın da, gelmedin de, sormadın da'' diye sitem ederken düşünemiyorum. ''Biraz gitseler de, kafa dinlesem'' diyor olabilir tabii.

Kişiliğin kırkına kadar değişebildiği yönünde bir varsayım var. Sonrası, öncesi nasılsa öyle devam ediyormuş. Yani yetmişlerinde, toksik bir kişiyi değiştirmek mümkün değil. Ancak yukarıda tanımladığım, genelde çevresini suçlayan, kendisininse ne verdiğini düşünmeyen insan modeli yirmi yaşında da olabilir, otuzunda da, kırkında da.Yaşlılık çok tatlı da olabilir, acı da. Herhalükarda beden artık eskisi
gibi olmuyor. Hayatta neler görülüp, geçiriliyor.Ancak bunlar tecrübe, birikim, anlayış kazandırırsa insana ne ala. Ne kadar az insan kendine yatırım yapıyor, zamanını, enerjisini yeni bir şeyler öğrenmek ve sonrasında hizmet için harcıyor. Oysa hayıflanmak, insanları suçlu hissettirip, kullanmak pek çaba gerektirmiyor.Ancak biz de toplumsal olarak hızla dönüşüyoruz, yaşam şartları ağır ve insanlar
ın özel zamanları gittikçe azalıyor. Ve o zamanları da harcamamak lazım. İlla bilgi küpü olmaya gerek yok. İnsanların dinlenmeye, anlaşılmaya büyük ihtiyacı var. Sadece dinleyerek, yanında olduğunu hissettirerek çok büyük bir destek verebilir. Akıl da verdiği dur
umlar olabilir, ancak varlığıyla orada olmak, sitemle, suçlamayla güç çalmaya çalışmayarak; ilişki modelini değiştirebilir. İşte o zaman telefon konuşmaları da daha uzun sürer, ziyaretler de daha artar.

Fotoğraflar http://advancedstyle.blogspot.com adresindeki siteden. New York'ta bir genç şık ve bakımlı yaşlıların fotoğraflarını paylaşıyor. Kimi zaman da söyleşiler yapıyor.Aralarında doksan yaşlarında olanlar da var.Canlılıklarına, hayata bağlılıklarına, şıklıklarına hayran kalmamak mümkün değil.

Kırmızı elbiseli bayan Ruth.Tam 100 yaşında. İlk fotoğraftaki ise, Joyce. Yaşını sitede yazmak için izin istenildiğinde cevabı şu olmuş: ''Elbette ki paylaşabilirsiniz.79 yaşındayım. Yaşlanmak bir ayrıcalıktır.'' Bal, bal...
Balpareler ve diğerleri Balpareler ve diğerleri Reviewed by Arzu Pınar on Şubat 14, 2012 Rating: 5

5 yorum

nalan dedi ki...

Ne kadar güzel ifade etmişsin. Ekleyecek bir şey yok. Ama ben kendimle ilgili bir şey yazmak isterim ki 57 yaşındayım ve hergün hem yeni şeyler öğrenip paylaşmak hem de kişiliğimdeki sivrilikleri törpüleme iyi bulduklarımı çapalayıp büyütme çabalarıma devam ediyorum. Kırk sınır değil yeter ki gayret edelim:))

Enis Diker dedi ki...

Çok güzel bir yazı, izninizle face te paylaşıyoruz. Ediz Hun'un okuma isteği çok hoşumuza gitti. Aöf sınavsız üniversite programı başlatmış, diplomasinin fotokopisini getireni kaydediyorlar, ilgileneler için. Ben de bu sene felsefeye başladım, yorucu ama değiyor.

Brajeshwari dedi ki...

gercekten bal:)

Arzu Pınar dedi ki...

tesekkurler. buna sevindim.ben de 38 yasindayim, 2 yilim kaldi diyordum, kalmamis.hala umit var demek ki :)

tabi paylasabilirsiniz. hep sinavsiz universite istemistim. arastiracagim AOF'yi.

bal bal :)

Yasemin dedi ki...

Ohhh Harika... paylaşımın için teşekkürler.