HER GELENİ HIZIR BİL


Hadi, bayram tatili rehavetinde, serbest atışta, tatlı tatlı hayal kuralım. Yeni biriyle tanışmışız ve sohbet ediyoruz. Ancak konuştuğumuz kişi Hızır. İlk bakışta onun Hızır olduğunu anlamak belli bir kemaliyet mertebesi gerektirdiğinden, konumuz da sizin benim gibi normal insanlar olduğundan kimliğinden bihaberiz.

''Kul sıkışınca, yetişir Hızır'' diye ünlü bir sözümüz vardır, ancak herkes Hızır'ın kim olduğunu bilmeyebilir. Hz. Musa döneminde yaşadığı söylenir. Zamanda yolculuk yapabilmesi, Ab-ı Hayat suyunu içerek ölümsüz olması gibi hayal sınırlarımızı esnetebilecek hikayelerle, nam-ı günümüze kadar ulaşmıştır. Yeşil giydiği, kuru bir yere otursa, kalktığında çevresini çimenlerin bürüdüğü gibi tasvirlerle anlatılır. Her yıl, Hıdırellez'de, kendisi gibi üstün güçlere sahip İlyas'la buluştuğu rivayet edilir. Ustaların ustası Yaşar Kemal de, Binboğalar Efsanesi'nde kaleme almıştır buluşmalarını:

"Bu gece beş mayısı altı mayısa bağlayan gecedir. Bu gece Hızır'la İlyas'ın buluştukları an gökyüzünde bir çift yıldız tokuşur. Yıldızın birisi yalp yalp ederek mağrıptan, öteki pervazlanıp dönerek maşrıktan gelir, tokuşurlar. Tokuşur tokuşmaz da büyürler, çoğalırlar, yeryüzüne top top ışık olur sağılırlar. Tam bu sırada da yeryüzünde ne varsa, o an için durur, ölür. Damarlardaki kan durur. Yeller esmez, sular akmaz, yaprak kıpırdamaz kuşların, böceklerin, kanatları kalkmaz. Her şey, kirp diye kesilir. Ses durur, uyku durur. Çiçeklerin açması, otların büyümesi durur. Tekmil canlılardaki, cansızlardaki devinme, yaşam durur, ölür. Bir an için her şey ölür. İşte bu anda bir insan gökteki yıldızların tokuştuğunu, tokuşup yeryüzüne sağıldığını görürse, işte bu an bir insan akan suyun kirp diye kesildiğini görürse, tam o an, ne isterse olur. İsterse, isteği hiçbir vakit olamaz bir istek olsun, olur..."

Hızır, İlyas'la buluştuğunda böyle oluyor. Ya bizle buluştuğunda? Seyahat ederken, yanımdaki kişilerle genellikle konuşurum. İletişimci olduğumdan dolayı da pek çok kişiyle tanışma fırsatı buluyorum. İnsanların kolay açılabildiği bir tipim var sanırım. Fazlasıyla insanla konuşmuş olduğumdan dolayı, tanışma anlarında sohbetlerin aşağı yukarı hangi konular çevresinde dönüp, dolaştığı hakkında fikrim oldu. Çok azının suya, sabuna dokunduğunu söyleyebilirim. Kimsin, kimlerdensin, ne iş yaparsın gibi sorular; haddini bilmeyenlerde ne kadar para kazandığından, neden evlenmediğine, evliysen, çoluk-çocuk planlarına kadar varabiliyor. Bazıları da, seninle ilgilenmeyip, sadece kendisini anlatıyor. Eski sevgilisini unutamayanlar, kendisine kötülük yapanları af edemeyenler, sadece para-puldan bahsedenler, kariyer saplantılı olup, patronunu çekiştirenler. Neyse halimiz, dilimize de birebir yansıyor. Sorun değil. Hepimiz insanız, bunlar da insanlık hallerinin binbir türü. Dinliyoruz...

Boş boş konuştuğunuzun Hızır olduğunu düşünsenize. O anda, isteklerinizi yerine getirebilecek birisinin yanındasınız ve her zamanki geyik konularla, nasıl bir fırsatı kaçırıyorsunuz? Bu kişi Hızır değil de, size yeni bir işin kapısını açabilecek herhangi birisi de olabilir. Ortak noktalarınız dikkatini çekerek, sizi hoş bir etkinliğe davet edebilecek, arkadaşlığınızı ilerletebileceğiniz birisi de...''Beş dakikalık sohbet, boş konuşmayalım da, ne yapalım?'' diye de düşünebilirsiniz kolaylıkla. Ancak konu yabancılar ve üç-beş dakika mevzusu değil. İnsan zihni, belli düşünceler çevresinde dönüp, dolaşıyor. Bu bir tür takıntı gibi. Ne kadar kısır döngü içerisinde olduğunuzu anlamak için, elinize kalem alarak, neler düşündüğünüzü yazabilirsiniz. Gerekirse saatlerce yazın. Sonra okuduğunuzda, sürekli aynı şeyleri yazdığınızı gördüğünüzde, şaşırabilirsiniz. Kimisi aşk acısına tutunmuş, kimisi hırslarına. Kimisinin gözü hep dışarıda, başkalarının daha fazla kazandığından, onun arabasından, şunun tatilinden dem vuruyor. Hep tatminsiz, hep kıskanç. Memleket meseleleri ya da futbol olmasa, konuşma konusu bulamayacak pek çok kişi var. Kimisinde ''zavallı ben'' sendromu, kimisinde tam tersi. Kişilikteki gedikler, sohbete ve kullanılan dile birebir yansıyor. Ve dikkatli, tecrübeli veya bu konuda eğitimli kişiler tarafından noktasından, virgülüne hiç bir şey, kesinlikle gözden kaçmıyor. Pek sevmediğim bir tabir olsa da, notu veriliyor.



Hızır'ı gözümde Dr Who gibi canlandırırım. İngiliz kanalı BBC'de, 1963'ten bu yana yayınlanan dizinin senaristleri Hızır'ın hikayesinden mi esinlendiler bilmiyorum. Yoksa her kültürün benzer mitleri mi oluyor? Kendisine hayrı dokunamayan insanların, ''birisi gelsin de, bizi kurtarsın'' hayalleri, böyle karakterlerde mi hayat buluyor? Dr Who'yla, Hızır'ın benzer yanları çoktur. Zamanda yolculuk etmesi, ölmeyerek, farklı görünümlerde, kendisini sürekli yenilemesi, insanlardan daha geniş bir vizyona sahip olması ve üstün zekasıyla benim gözümde Hızır gibidir. 

Size bir haberim var: Yeni Dr Who'yu bir kadın canlandıracakmış bu arada. Dizinin tarihinde bir ilk. İngilizlerin Başbakanı da kadın, Dr Who neden kadın olmasın, değil mi? Neyse, konuyu dağıtmayayım. Dünyadaki gelişmelere adaptasyon becerisi kadar, bu fantastik karakterin insani yönü de, bir kaç sezonu geçebilen dizilerin başarılı sayılabileceği bir çağda; 1960'lardan beri sürekli çekilmesinde etkili. Dr Who, hayatını insanlara yardım etmeye adamış. Zorda olan kimse, ona koşturuyor. İnsanları, dünyayı, hatta evrenleri kurtarıyor. Ancak yanına, yakınına çok az sayıda insan alıyor. Yalnız yolculuk yapmayı sevmiyor Dr Who. Her dönemde bir yoldaşı bulunuyor. Beraber yolculuk yapacağı kişileri çok dikkatli seçiyor. Bir bölümde, kalbinde bir gram kötülüğe yer olanları, yanına almayacağını söylemişti. Akıllı ve becerikli de oluyor yoldaşları. Yeni bir maceraya atılmayı seviyorlar, insanların iyiliği uğruna canlarını seve seve verirler. Onlar da Dr Who'yla beraber, geçmişle gelecek arasında yolculuk yapıyor; her an ölümle burun buruna ve bilinmezlikle iç içe yaşıyorlar. Ve tahmin etmesi hiç zor olmasa gerek; ''o şunu yapmış, bu bunu demiş '' şeklinde konuşmuyorlar. Dikkatleri anda, zihinleri berrak, iletişimleri açık. Tamam, kurmaca bir dizi karakteri olabilirler, ama kim kurguladıysa farkındalık düzeyi yüksekmiş. Dr Who'nun yardım ettikleriyle, beraber yolculuk yaptıkları arasındaki ayrımı açık bir şekilde ortaya koyabilmiş.

Hızır da, Dr Who da birbirinden farklı kültürlerin mitleri olabilirler. Ancak mitleri de, hikayeleri de hayattan ayrı düşünemeyiz, canlıdırlar. İnsanların içlerindeki özlemleri, acıları, tutkuları, değerleri çağlar ötesine taşırlar. Hikayeler aracılığıyla paylaşılan bilgeliktir. Hızır'ın hikayesinde veya Dr Who'da üstün güçlere sahip bir varlığın insanların yardımına koşması konu edilir. Hızır bir ermiştir, Dr Who da zaman lordu. Her ikisi de,zor durumdakilere yardım eder, doğru olanı yapar; kötüleri de zaman zaman cezalandırır. Bu kişilerden herkes kendi kabı kadarını alabilir. Kimisi karşılaşır, tanımaz bile. Kimisi iki laf eder, kimle konuştuğunu bilmez. Kimisi derdini paylaşır, derman bulur. Kimi insanlar vardır, onlar Hızır'a bile şifa olur. Buluştukları an, gökyüzünde bir çift yıldız tokuşur. 

Google'da, Hızır'ı çağırma duaları var; arayınca, karşınıza çıkıyor. ''Geleceğinden zerre kadar şüpheniz olmasın. Bu çok etkili bir duadır.'' yazıyor. Teknolojinin ilerlemesi ne kadar harika bir şey. Hızır'a ulaşmak, arama motoruna bir cümle yazmak kadar kolay. Yalnız bilinç seviyemiz, teknoloji paralelinde ne zaman ilerleyecek merak ediyorum. Yani Hızır'ı isteklerimize emir eri yapmak yerine; ne zaman ''ben elimden geleni yaparım, gel biz bir çift söz edelim''  diyeceğiz acaba? Ne zaman dünyayı durdurup, yıldızları tokuşturacağız?

HER GELENİ HIZIR BİL HER GELENİ HIZIR BİL Reviewed by Arzu Pınar on Ağustos 30, 2017 Rating: 5

Hiç yorum yok